1 Aralık 2014 Pazartesi

Epey Geçmiş Doğumgünümüz Kutlu Olsun

Merhabalar sevgili okur..
Ara vermeyeyim dedikçe , açılıyor aralar.
Her blog  haftada en az üç yazı yazılmak üzere açılır, kapanmıştan hallice  öyle kalır şu bilgisayar evreninde.
O kadar iddiam olmadı ; fakat daha sık yazılabilirdi  elbet.
ADIM HIDIR !..
...

Bu doğumgünü neyin doğumgünü sevgili okurum?
14 Mart 2013'te Derya'nın B Planı'nın 1.doğumgününü kutladık. 2014'te kısmet olamadı.
Taa ne zaman , evde bir '' 2'' şeklinde mum bulmuştum, Ertekin' in 20.yaşından kalma. Bunu bloğun 2.doğumgününde kullanırım demiştim kendimce. Zaten ev almış başını gidiyor sevgili okur, şunun ipi, bunun mumu, Kaş'tan toplanan taşlar, gözlerimde yaşlar,  kırk şişe mantarı, kaçtı ayarı kantarı ...
Lakin bu mum yerine  yürekler yandı . 11 Mart'ta Berkin Elvan'ı kaybettik.
Bilirsiniz, sade yüklemden bile  bir cümle olabilir.  '' 11 Mart'ta Berkin Elvan'ı ...'' yazıp , uygun yüklemi bulamamak neden ?
Seni yitireli çocuk , ekmeğe paha biçilmiyor.
Sonrasında Soma faciası.. Kaza desen asla değil, ihmal desen haykırasın gelir. Facia desen az kalır.
Ekmek ve  yürek kömür karası.
Dava hep ekmek davası ...

En tepedekilere  göre ,
ADI İŞİN  FITRATI   !..

...

Bir tespih dağılmış gibi dağılıyor insan düşündükçe.. Boncukları ipe dizmek bana düşer.

Yaz geçti.. Murathan Mungan'a selam olsun,  zamanla  iyi geldi sözcükler .
'' Rakılı akşamlar , gün batımları '' ... 
Çok şükür, dostlarla aynı yöne düştü yollar. Lezzet verdi şarkı dinlemek de söylemek de..
Güzel fikirler geldi zihnime , bin şükür.. 
Memlekete gidildi , suyundan içildi..
Yağmur pek az yağdı, bir giresunluya hayret şey, yağdığında sevindirdi. 
Şiirden bestelenmiş şarkılara bir kere daha saygı duruşunda bulunuldu.
Hiç tanımadığım insanlara memleketinin türkülerini söylenildi.
Yare kavuşuldu, yardan ayrılındı, yare kavuşuldu , yardan ... 
Unuttum , hatırladım. İkisi de hayattaki en büyük iki başarı. 
Dahası anlaşıldım çoğunlukla.
Uzar gider ya liste , sizlere güneşli bir yaz öğleden sonrasından seslenecekken kaldım pastırma yazına.. İyi ettim has ettim.
Can dostum Cansıncı'm eşlik etti güneşli DBP  doğumgününe..
2 ters 1 düz fotoğraflarımızla sizi başbaşa bırakırken , konuyu da nasıl bağlayacağımı bilemezken , varayım ben size bir türkü yazayım..
Zaten  bugün ölsem de gam yemem bir gün benim için..
Nazım'ın ''Dünyanın en güzel sesi '' dediği olsa olsa   Emin İgüs'tür . Emin hoca ile türküler prova etmişiz, cumartesi sahneye çıkacağız, bu durumu tarif etmeye henüz bir sözcük yok..
ADI YOK




...

'' Yapraklar hışıldayi bakin ki gazel midur
Mevlam senin cennetun yarimden güzel midur ... ''


...

Şu noktadan sonra daha ne yazsam boş ya , ha  gayret daha çok yazılara, yeni yıllara ...
Güzellikle, (u)mutlulukla ...
İyi ki doğdun DBP  (DÖBÖPÖÖÖ - Cem , burası sana ;) )




...



'' Daruldun mu sevduğum
İki tekçik sözüme
Dedi bakamayurum
Yüzün değdi yüzüme ''


...

Bu yazıyı yazarken ne dinledim ?

                                       

26 Eylül 2014 Cuma

Brugge'ü de Öperim

Sevgili okur merhabalar
Sonbahara uyum  sağlayamadığım , sandaletime şortuma veda edemediğim , törenle çoraba geçtiğim şu günlerden kucak dolusu sevgiler ! :)
Zaten kestane satıcısı köşe başında göründü mü (istiklal caddesi hariç, zira mısırcıyla kestaneci yazın yanyana) , bulaşık makinesinin üst sepetinin dolma hızı düştü  mü merhaba kış demenin vakti.

Bu yazımız müthiş seyahat arkadaşım Buket ve sevgili Ferdacı'm ve İrisci'm için olsun, zira bu kadar çabuk (!) kaleme alınmasının sebepleri Ferda ve İris'in pek yakındaki Brugge seyahatleri  :)   Ve ve tabii Brugge 'ü aklıma ilk düşüren Tuğba & Kağan'a.
İstek şarkı muhabbetini geçtik :)
Başlıktan da anlaşılacağı üzere Bir  Brugge yazısı geliyor..
Oleyyy !..

...

Öncesinde birazcık Brüksel'den bahsedelim. Zira biletimiz Brüksel'e.
Uçaktan inip gümrükten geçer geçmez başlayan bir waffle kokusu Belçika'ya hoşgeldiniz diyor.
İnanın bunda en ufak bir abartı yok. Bu yanıyla güzel bir karşılama :)
Lakin Brüksel bence klasik bir Avrupa şehri. Öyle ne eksik ne fazla.  Özetle Brugge'e  giderken burayı da görelim dediğim bir yer.
Brüksel'i harcadıktan  :D hemen sonra, biraz kendinden bahsedelim. Grand Place meydanı , şehrin kalbi. Etrafında birsürü kafe ve publar var. Hard Rock Cafe severler, Hard Rock Brüksel de hemen Grand Place'de. Buket'i zor çıkardım da ordan biliyorum :)



Bira iştahını Brugge'e bırakayım derseniz , size farklı olarak önerebileceğim yer  Galeries Royales St.Hubert .
Burası şık mı şık bir pasaj ,  harika çikolatacılar, dantelciler ve kafeler ile dolu.














          


Neuhaus, Godiva, Leonidas, Pierre Marcolini her yerde rastlayabileceğiniz çikolatacılar olup , pasajda da mevcut.  Brüksel'de ilk durağımız bu pasaj olduğundan ne tadacağımızı, ne alacağımızı şaşırıyoruz. Tabii o an için Belçika'nın acemisiyiz. Sanmıştım ki sadece bu pasajda bulabileceğimiz mağazalar. Size tavsiyem bol bol tadın, çok çikolatacıyım derseniz de atıştırmak için küçük porsiyonlar satın alın. İstanbul'a ne götüreceğinize Brugge 'de karar verirsiniz. Çikolatalar daha çok pralin bu mağazalarda. Trüfler fena değildi. Ama illa birini öner derseniz ben sanırım sunumlarıyla birlikte en çok Pierre Marcolini'yi sevdim . Mağazalar çok şık, kokular çok cezbedici lakin Belçika çikolatası benden öyle aman aman da bir not almıyor.Elbette damak zevkidir fakat mağazaların ve sunumların şıklığı zarafeti o kadar beklentiyi yükseltiyor ki sonuç beklentimin altında.
                                     
                                           

Başka bir husus waffle. Gerçek waffle onlara ait olabilir, bence bizim wafflelar daha güzel. Birçok yerde denedik. Sanırım kullandıkları yağlar ve kremalar  epey ağır ve tabii turist milleti ne olsa burada elbet bir waffle yiyecek diye düşünüyorlar. Ama tabii denenmeden gelinmez. Zaten kokular , dev nutella kavanozları ve bir de herkesin elinde olunca, olay tamamen sizin dışınızda gelişiyor kendinizi kuyruğa girmiş buluyorsunuz. Yiyin gari !..


                                     

Onun yerine size bir bisküvici tavsiye edeyim '' Maison Dandoy '' . Earl Greyli bisküvisi bir şahane. Maison Dandoy'u da Brüksel'de de Brugge'de de kolaylıkla bulabilirsiniz.
                                     
                                       

Kesinlikle abartı diyeceğim bir husus patates kızartması. Rahmetli anneannemin kızarttığı patatesle kıyaslayacak değilim elbet (evet anneanne patatesi diye birşey var) ama o neydi yahu.. Kaçın ordan kaçın..
Yağı da sosu çok ağır.

Bruksel'de gitmenizi önereceğim bir mekan da ''Delirium '' biracısı. Dünyada ne kadar bira varsa burada var.
Mekan biraz tıklım tıkış falan ama değişik bir ambiyansı var. Özellikle sevdiğim nokta mekanın tavanındaki her marka biranın tepsileriyle dolu olması. Delirium aynı zamanda bir bira markası.
                                                 

Grand Place meydanındaki tatlı bir gelenekten de bahsetmeliyim. İki yılda bir her ağustosta meydan çiçeklerden bir halıya bürünüyor ve 70 yıllık bir gelenek. Ne dersiniz pek tatlı değil mi?
                                       
                                       

...


Gel gelelim bizim Brugge'eee..
Pek çok kent sizi cezbedebilir. Ancak burada başka birşey var. Brugge'ü görmüş birçok arkadaşım ağız birliği etmiş gibi üç sözcükle ifade ediyorlar şehri  '' Büyü '' , '' Rüya'' ve  '' Masal'' .
Sahiden öyle. Üstelik adımınızı attığınız andan itibaren bir başka hissettiğiniz bir şehir burası.
Belçika'nın flamanca konuşulan bölgesi Batı Flandra' nın  başkenti olan Brugge, başkent Brüksel'e trenle 1,5 saatlik mesafede. Ortaçağdan günümüze bozulmadan neredeyse olduğu gibi kalmış , Hitler reis bile kıyamamış Brugge'e.

Brugge' ü bizim Kağan'dan duymuştum .  (Cristoph Daum çalıştırmış Club Brugge'ü ama işte Belçika ligini takip ediyor olsam duyar idim :P )  ''In Brugge ''  filminin sıkı bir fanı. Her hafta izliyor olduğundan şüpheliyim. :) Filmde Brugge'e bayılıyor ve Tuğba'ya burada evlenme teklifi ediyor ve  Brugge'ü  bizim de aklımıza düşürüyor. Uçak biletlerinden sorumlu devlet bakanım  Buket de beni bir ekim sabahı arıyor, mayısa bilet alıyoruz.
Otel seçimimizi tren istasyonuna yakın bir otelden kullanıyor ve Old Town'a doğru yürüyoruz.
Ellerinde haritalar ve fotoğraf makineleri öyle bir güruhuz ki bi an dedim burası sadece gezilen bir yer, yaşayan yok mu ? Ah olmaz mı ..Hem de öyle özenle ve Brugge ruhuna uygun evlerde yaşıyorlar ki Belford'dan önce , Brugge' lülerin perdelerini fotoğraflıyoruz. Buketci' mle aylarca çalıştık lakin bildiğimizi de unuttuk,  dilimiz tutuldu. Biraz da şehrin sürprizlerine bıraktık kendimizi.
                             


Brugge'de iki dil konuşuluyor. Tabelalar da hep iki dilde. Bu yüzden karışıklıklara mahal verebilirim.
Minnewater parkta biraz soluklanıp büyülenip , parkın arka tarafına denk gelen  Beguinage Manastırı'nın bahçesine düşüvererek şehre giriş yapıyoruz. Koluna sepeti takıp koşturasın gelir öyle cici bir bahçe. 1299'da düşes Marguerite de Constantinople tarafından yaptırılmış ve yıllar boyu yoksullara yardım etmiş, dantel örerek yaşamını sürdüren kadınlara kucak açmış . Şimdilerde benedictine rahibeler yaşıyorlar.
Minnewater Park da ayrı bir alem. Minne flamancada  ''aşk'' demekmiş. Park deyip geçmek de haksızlık olur ya dinlenmek , yürüyüşler yapmak, kitap okumak için cennet.

                                     
                                       


Adını çok sevdiğim Church of Our Lady , Bizim Gızlar Kilisesiiii... Avrupa'nın en yüksek 2. tuğla kulesiymiş efendim. İnanılmaz bir izdiham vardı. Fotoğraf çekmek epey çileli oldu. Michalangelo 'ın  ''Meryem ve Çocuk İsa'' heykelinin burada olduğunu da düşündüğümüzde pek de şaşırtıcı değil bu kalabalık.
                                               
Ama diyorum ki fazla gelin şehre tepeden bakalım. Belfry , diğer adıyla Belford Kulesi' ne çıkalım. Biz son güne bıraktık burayı bilinçsizce. Sonra dedik ne iyi ettik. Şehre hakim olduktan  sonra , tepeden de hakimiyeti sürdürmek :) pek isabetli oldu.

'' Sana dün bir kuleden baktim aziiiz Brugge ..
Görmedim gezmediğim , sevmediğim  hiçbir yer
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma gönlünce kurul !
Sade bir pubını  sevmek bile bir ömre bedel ''

İstanbul'a yazılmış bir şiir de ancak böyle devşirilir.
Ah Yahya Kemal , ranttan  , Ağaoğlu'ndan, kentsel götürümden vesaireden sonra görebileydin İstanbul' u , sen de benim gibi taşırdın şiir- i şahaneni hak eden bir şehre.

Efendim 83 metre uzunluğundaki  Belford Kulesi 1240 yılında , hazine dairesi ve gözetleme kulesi olarak inşaa edilmiş.  Tepeye çıkmak biraz çileli. 366 basamağı tek tek basaraktan çıkıveriyorsunuz.  Zira dönen merdivenler pek dar ve akın akın insanın aynı anda inip çıktığını düşünürsek , pek de dinlenemeden çıkılan bu kulenin tepesinde hakiki bir ödülün bizi bekliyor olması gerek. Bekliyor da  .. :)

                                                 




Zaman ayarlamanızı da ayrıca öneririm. Kuyrukta bekleme, bilet alımı , yukarı tırmanma , tepede manzaraya doyamama , aşağı iniş ve kendine geliş süreleri dahil 2,5 saatinizi net yiyor. ( Onun yüzünden Çikolata Müzesi'ne girişi kaçırdık) Yine de değiyor. Hele de siz tepedeyken illa ki çanlar çalıyor.. Çanlar her sefer farklı melodi çalıyor . Çanlar Buket ve benim için çalıyooor ! :)

Brugge , dantel ve goblen cenneti. Aklınıza gelebilecek her şeyin danteli mevcut, buna şehrin haritası da dahil. Dantellerin makina yapımı- çin malı olanlarına nispeten  düşük ücretlerle erişebilirsiniz.El yapımı olanlar daha azlıkta olmakla beraber ateş pahası.  Ayrıca çikolata da güzel bir hediyelik olabilir. Her biçimde çikolata bulabileceğinizi söylemeliyim.
                                   


                                                            --  Atelier Galerie Kasper --

Ama '' Geç bunları ..Anam babam geç bunları '' derseniz size farklı bir hediyelik dükkandan bahsedeyim :
Atelier Galerie Kasper. Bay Kasper seramiğe adeta can veriyor. Müthiş hikayeli , çoğunlukla muzip seramik heykellerini kendisi yapıyor ve satıyor. Dükkanı bir müze gibi ama '' Burası bir müze değil , satın alabilirsiniz '' diye not yazdıysa da birkaç ürün dışında pek ulaşılabilir fiyatlar değil . Mutlaka gezin görün.

En sevdiklerimi de en sona bıraktım ..
Brugge'ün B 'si Biralar ve manzaranın hası Rozenhoedkaai .

Belçika biraları malumunuz meşhur. Ben size özetle şöyle diyeyim . Belçika'da bulunduğum 4 günde yarım litre su içtim .
Buket de ben de her sefer başka bira denemeye özen gösterdik ; fakat bazı biraları o kadar çok sevdik ki başka bira  mı denesek yoksa çok sevdiğimizi mi içsek yoksa ödüllü biraları ve tavsiyeleri mi içsek bilemedik.
Belçika biralarından  en meşhuru '' kwak '' . Kwak bardağının   tasarımı biranın önüne geçiyor .
Karamelli , kekremsi bir tadı. Öyle ''vay anasını'' bir bira değil lakin bu bardağı deneyimlemelisiniz. Şöyle ki şekli gereği bardağın daraldığı kısımda ''kwak'' diye bir ses duyuyorsunuz. Bunu önceden biliyordum fakat pek ihtimal vermemiştim. Sesi duyunca  bir heyecanla  ''Bukeeet sen de duydun mu? '' dedim ve epey gülüverdik. Bardağın tasarımının vaktiyle  at binerken de bira içilmesi için yapıldığı söyleniyor .
                                                 





                                              
Türkiye'de altın fiyatına içtiğimiz Hoogarden , Leffe gibi markalar da burada sudan ucuz .
Buket Hoogarden'ın Türkiye'de rastlamadığımız meyveli biralarını pek seviyor, Bien Venu 'nün kirazlı kırmızı meyveli biralarını tercih ediyor.
Belçika'da her biranın kendi bardağında sunumu esas.
Carolus , yine burada tanıştığımız bir bira markası . 2012 'de en iyi bira ödülü almış.   Sevdik biz de.
Şimdi esaslı bir tavsiye vermenin zamanı geldi. Gerçek bir Brugge'lü olan Brugse Zot birası. Bira anlayışımı değiştirecek kadar güzel. Öyle ki hem bardağını hem de bikaç şişesini satın alıp  kırmadan getirebildim.
Biraları kumanda edeyim derken,  olan benim kar küresine oldu o ayrı . Koleksiyon yapanlar beni anlarlar. Üstelik İstanbul'da neredeyse evime kadar gelmişken kırdım. Metroda kucağımdaki bez çanta  yere düştü kırıldı kar kürem. Üç gün kadar söylendim, bayraklarım yarıya indi. :((
Biz biramıza dönelim ..Brugse Zot güneş gibi parlayan bal renkte, finalde damağınızda turunçgil tadı bırakan kompleks lezzette bir bira. İçin gari !..

Brugge'de yerel publara adım başı rastlarsınız. Birkaç isim tavsiyesi alıp gitmiştik ama pek gerek kalmadı bir kısmını kendi keşfimize bıraktık. Yine de birkaç isim vermek gerekirse '' T Brugs Beertje '' , ''Bar Des Amis
'' ve ''Don Quichotte '' ve ve ve ''2be Beerwall '' .
                                                 


                                   


Beerwall aynı zamanda bir bira müzesi. Hem biranızı burada yudumlayabilir hem de buradan satın alabilirsiniz. Öyle de bir ortam var ki burada içesiniz yoksa da içesiniz gelir. Beerwall da muhteşem kanal manzarası ''Roozenhoedkai'' den görülmekte.
Brugge' deki sayısız kanaldan en güzeli ''Roozenhoedkai '' . Biz burayı kendimiz bulduk. Sonradan öğrendik ki Brugge'de en çok fotoğraflanan yermiş. Hele de günbatımında eline tripodunu makinesini alan buraya adeta akın ediyor. Manzaraya tam da karşı olan şimdi adını anımsayamadığım bir pub var. Biz akşamlarımızı hep burada geçirdik. Roozenhoedkai 'de hele bir de dolunaya denk gelmişseniz '' Kerem misali yanan , o benim işte '' , ''Kimseye etmem şikayet ağlarım ben halime '' öyle bir yer burası..
En iyisi mi sizi Zeki Müren'den hüzzam bir eserle baş başa bırakayım  ''Madem küstün dargındın , neden geldin ağladın ? ''
Zira bu manzaraya o yakışır..
                                       


Beraber ve solo şarkılar eşliğinde Brugge yazısı okudunuz.
Moskova'da görüşmek üzere şen ve esen kalın.


...

 Meraklısına not:
 Brüksel Charleroi havalanından Brugge'e gidiş- dönüş  tren ve otobüs biletlerini internetten birkaç hafta önce  aldık. Neredeyse yarı yarıya fark ediyor. İki bira fazla içersiniz. :)


...
Brüksel Grand Place'deki çiçekli meydan fotoğrafları fubiz.net 'ten
...

Bu yazıyı yazarken ne dinledim ?







15 Ağustos 2014 Cuma

Nanay Rihannam Nanay







Sevgili okur,
Son bilmem kaç yılın en  sıcak yazından bir kez daha merhaba..
Hiiiç anlamadığım birşey..
Her sene yüzyılın en kavurucu yazı.
Yanıyoruz. O ayrı...
Ama neye , kime ?
Geçene, gidene yanmanın yanında , böylesi yanmışsın çok mu?

...

Bir başka yanma hikayesi...
Nedir derseniz ,  .ok yemenin arapçası ..
Zarafetin türkçesi
Hepsi burada..
Gel sevgili okur gel !
...

Where have you been all my life ?

Elbet  nadide bir şarkısı Rihanna bacının .
Lakin dikkatimi çekti. Ne zaman bu şarkı bir yerlerde çalmaya başlasa , hemen etrafta gözler süzülüveriyor esas oğlan , esas kız adayına doğru.
Oysa hepi topu ne diyor ?

'' Bütün hayatım boyunca neredeydin ? ''

Biraz daha genişletirsek  ''Ne fışkı yiyordun habu gadar  zaman ? (Bkz. İngilizce - Giresunca sözlük)

Seni arıyordum falan da diyor  devamında  şarkının , tamam kabul.
Lakin benim , çorap teki aradığım kadar da arıyor muydun Rihannacan ? Meçhul..
İşte orada ortalara atılıp  , çaldırasım geliyor Müzeyyen Senar'dan ...

  '' Bir bahar akşamı rastladım size
   Sevinçli bir telaş içindeydiniz.
   Derinden bakınca gözlerinize , neden başınızı öne eğdiniz ?
   İçimde uyanan eski bir arzu.
   Dedi ki yıllarca aradığın bu .
   Şimdi soruyorum büküp boynumu.
   Daha önceleri nerelerdeydiniz ?  ''

Ah dilimin güzelliği..

Hepten kaçırdığına mı yanar da söylersin, onsuz bir saati bile niye geçirdiğine mi yanar da söylersin bilmem ; amaaaa ...

''Daha önceleri nerelerdeydiniz ? ''

...

İşte lafı uzatmaya hiç gereğin olmadığı bir türkü daha..

'' Gün gördüm , günler gördüm. Seni gördüm,  şad oldum . ''  *
Şunu duydun mu birinden , sevdaluk kariyerinde ceo olmuşsun.


'' Sen bana yar olmazsın .Gözüme gülme bari . '' *2
Bunu duydun mu birinden, paraydın pul olmuşsun.

Nanay gülüm nanay
Top kahkülüm nanay !..

Nanaay nanay
Kibar yarim nanay nanay...

...

Bitti..
Kaset bitti..:)

Haydi iyi geceler
Serin uykular
Türkülü yarınlar
Yanmalı yanmasız sabahlar


...

* Altın Hızma Mülayim / Kerkük türküsü
*2 Bahçada Yeşil Çınar / Ege türküsü
Fotoğraf : Ara Güler  (içimden geldi)
...

Bu yazıyı yazarken ne dinledim ?


                                       









3 Ağustos 2014 Pazar

Benim De Artıııık Bir Daktilom Var / Daktilom Adile Hanıma Övgü






Oldu en sonunda oldu bim bam bom
Rüyalarım gerçek oldu bim bam bom ...
Duyduk duymadık demesin hiç kimse
İşte ilan ediyorum herkese

Kim demiş ''Bunun kartuşu bulunmaz '' diye
''Bu devirde ne daktilosu ? ''diyeee
''Masa üstünde kalmaktan  kurtulmaz '' diye
Çatlasın , patlasın , dönsün deliye

Hah hah hay , dinleyin dostlar
Benim de artık bir daktilom var
Hırsından çatlasın tabletler bilgisayarlar
Benim de artık bir daktilom var

....

Sevgili okur , artık daktilosu olan bir yazar bozuntusunun yazılarını okumaktasınız.
Kendileri,  bana canlarım, ne desem azlarim :)  Dilay, Cansın , Kağan ve Cem 'in hediyeleri olup, gönlümün top 10 listesine birinci sıradan girivermiştir.
Meğer ne  çok eksikmişim de tamamlanıverdim.
Kadıköy'ü  bile öpmek isteyen ben  ( Şaşırdınsa blogdaki sözgeçmişimi oku sevgili okur ;) ),  daktilomu tabii ki öptüm öptüm öptüm ;)
Kendisiyle  Old English Pub 'da  tanıştık. Sonra kim bilir kaçıncı evine geldi ? Son evi olduğuna emin olabilir elbet. Canların  notunun olduğu kağıdı çıkardım. Yeni bir kağıt taktım. Bizimkilere de bir mesaj attım.

 '' Hadi daktiloma bir isim bulalım . Şöyle Adile hanım gibi birşey olsun ..Aaa.. Tamam Adile hanım harika oldu. Öptüm hepinizi. Tekrar teşekkürler :) ''

Sonra her gün o kağıda yazdım da yazdım.
Hey ben Derya.. Bugün şunlar şunlar oldu.. Nasılsın Adile hanımcı'm ? Akşama ne yiyelim ?  Bi bira da sana açayım mı  ? Hadi ben çıkıyorum. Öptüm. Yarın tatile çıkıyorum. Ertekin senle ilgilensin. Birşey olursa ararsın..

Bizim evin bir ferdi oldu çıktı Adileci'm. Eş  dost soruyor da hatta. Bi dahaki seçime oy da kullansın diyorum. Çoğunluğa uymaz benim Adile'm. Muhaliftir.  Kim bilir kaç hükümet görmüştür? Buna da güle güle notu yazacaktır elbet.

Bir gün de içelim diyorum. Sahibi gibi şarkı söylemesini sever. Sesi de bir güzel..

Çık çı çık çı çık çııık şıııık !..

Bir kusuru var , biraz ağır. Sanki yıllarca  yazdığını taşıyor.  O kadar kusur kadı daktilosunda da olur.
Bir de merak ettiğim husus neden  kimsecikler '' :) '' yapmamış  bu zamana dek daktilosuyla.Ben bolcana yapıyorum.. Hıh !..


...

Geçen Kağan'a dedim okkalı bi güldü .

'' Gelin de bi akşam yazalım bir şeyler. Geçen yine yazıyorum :))) eller çalışıyorken ağzımda zor bela duran bir sigara olması gerekti gibi geldi.
Hani olur ya filmlerde :))

Not : Ben sigara içmem .

...

İşte böyle sevgili okur..
Adile hanım daha neler yazar ?
Göz göze değince , yürek yüreğe değiyor mudur ondan sorulur.
Bilir Adile bilir.
'' Bekledim de gelmedi hiç mi beni sevmedi ? ''
Görür Adile görür.
Benim diyemediğimi lakin onun gördüğünü , gün gelir ...
Yazar Adile yazar..

Elbet bir sevdiği vardır  Adile'nin , benim daktilom zaar ;)

Başını Münir'in omzuna yaslar.
Yaz Münir yaz !..









SON 



Bu yazıyı yazarken ne dinledim ? 


                 

                    


4 Temmuz 2014 Cuma

Oy Giresun Gadınları





Sevgili okur merhaba !..
Çok olmuş yazmayalı. Hiç yakışmadı bana :(
Masamın üstü, defterlerim, çantamın içi, telefonun not defteri heeer taraf notlarla dolu oysa.
Niye böyle olduğunu bilmiyorum , şuracığa yazamıyorum.
Hazır Giresun'dan da yeni dönmüşken bizim oraları  yazayım.
Dikkat !..
Bu yazıda kalemi tutan çeşitli yaşlarda birsürü Derya vardır..
Az buçuk kendini  methetme içermesi normaldir :)))
Sevgiler !..

...

Ömründe yalnızca  kaybettiği nüfus kağıdı için dedemden laf işitmiş , ona da en sonunda
 ''Canım ne yapayım ? Öleyim bari de nüfus kağıdına  gerek kalmasın .'' diyerek çözüm bulmuş, zaten hep birşeylerin çözümü kendisinde gizli olan, becerikli, güzel, zevkli ve  ''kadın kadın '' bir giresun gadını olan anneannem başta olmak üzere , bütün giresun gadınlarına ithaf olunur.  




'' insan yaşadığı yere benzer
o yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
suyunda yüzen balığa
toprağını iten çiçeğe
dağlarının tepelerinin eğimine benzer ...'' demiş şair .

Ne de güzel demiş..
Benim giresunlu gadınlarım da işte tam olarak böyle.
Dible için,  ince ince  pancar (kara lahana) doğramalarına benzerler. Hep bir ''ha gayret '' hali.
Fındık bahçelerine benzerler. ''Dik '' tir  hepsi bu gadınların. Birşey demeye kalk, alırsın ağzının payını.
Bitki örtüsünün karmaşıklığının şahaneliğine benzerler. Üstünde çoluğun çocuğun top oynadığı ne idüğü belirsiz otları bir mısır ununa bular da getirir masaya, bir tavaya bakarsın bir ağzın açık havaya.
Öyle yaratıcı, öyle pratik.. Hangisinin kapısını çalarsan çal aniden , söker bahçeden, sunar gönülden.
Eyy gidi benim yokuşlu gadınlarım. Baştan bir kez itiraz etmeden birşeyi kabul ettikleri görülmemiş nadir gadınlarım. Giresun'da düzlük mü var da benzeyecek,  canımın içi gadınlarım.
Bir giresunlu gadın en çok da evden çıkarken çamaşır asmasına benzer.
Yani telaşlıdır, birçok şeyi aynı anda düşünür, her  ihtimali düşünür, düşünür de düşünür. Ayrıca  Giresun havasıdır. Her an yağmur yağabilir.
İşte mağrur ve alıngan ve görmüş geçirmiş  giresun gadını da o yağmurda ''löç'' olmuş (çok ıslanmış ) çarşafa benzer. Elbet kurur da çarşaf, ıslanmıştır bir kere. Aman diyeyim , üzmeye gelmez..
Her türk kadını gibi, bizim gadınlar da bizim oranın türkülerine benzer.

'' Al perde yeşil perde
Sen koydun beni derde
Ayak üstü duramam
Seni de gördüğüm yerde.. ''

 Bizim gadınlara da zaten bundan daha aşağısı söylenemez.

...

'' Bir insan yaşadığı yere benzer ''

Denizinin dalgasına, kumuna toprağına, türküsüne manisine, ekmeğine suyuna, fındığına mısırına, sokaktaki delisine...

havu bizim garılar de ne çok şeye benzer.
Fakat başka  kimselere benzemez.

...


Şiir : Mendilimde Kan Sesleri /Edip Cansever
Fotoğraflar  : Ciddik Kuşu / Haziran 2014

...

Bu yazıyı yazarken ne dinledim ?


23 Mart 2014 Pazar

Sezen Aksu Patates Gibidir






Sevgili okur bin selam !..
Benden köşe yazarı olacağa benzer.
Malumunuz , dikkat çekici , yanıltıcı, konuyla da çoğu zaman ilgisi olmayan bir başlıkla , okuyucuyu yazıya çekiverirler.
Benimki biraz o hesap.
Fakat tam da öyle değil.
Ben oldu bitti Sezen Aksu ' yu patatese benzetirim.

...

Patatese benzetilmek kötü bir şey gibi görünse de değil.
Misal , lahanaya benzetilmekten iyidir.
Biz de milletçe, bu küçük dev kadını pek sevdik. Yere göğe koyamadık. 
Milletçe birikmiş bir telif borcumuz var  hatta ona.. Hepimizin fon müziği değil mi ?
Hayatımızın kimi sahnelerinde  bir Sezen şarkısı yükselir gibi olmaz mı ?
Pamuklara sarıp sarmaladığınız çocuk  (adam :)  )  için hiç mi sarı odalarda ağlayıp sızlanmadık?
Ya da anlamı yitirdiğimizde , kimin sesi sağalttı bizi yıllarca.. ?
Kendimizle kalıp da odalara kapandığımızda bile bir onu aldık aramıza .
Sesi çok mu güzeldi. Hayır. Hatta son zamanlarda hiç.
Hem nüktedan, hem hüzünbaz,  '' kadın kadın '' bir kadındı.
Çok mu güzeldi ? Hayır. Ama aslında evet. Dolu doluydu , çok güzeldi.
Gerçek bir ozan, sapına kadar sevgili , öyle duvarsız bir küçük kadıncıktı.
Ben en çok sevme şeklini  sevdim Sezen'in.
Bakkal defterine dönmedi bence kalbi hiç.
Yengeç kadını bu , deniz kadını bu, ne sanmıştık ? ;-)

....

İşte biz böyle adeta kocaman bir  tarikatın  üyeleri gibiydik.
Birbirini tanımayan birsürü insana, eş zamanlı iyi geldi onun sesi..
Yıllarca bizi böldüler de böldüler. Sağcı-solcu, fenerli - cimbomlu, alevi- sünni..Uzar gider liste. 70'lerin sonlarında Barışçı-  Cemci diye bile ayrılmışız. (Barış Manço - Cem Karaca)
Hele de bazen insanın seçemediği bir şey için ayrılmıyor muyuz , delirmemek elde değil.
İşte bu memlekette birkaç ortak paydamızdan biri Sezen Aksu.
İşte bu yüzden patates gibi.
Patatesi de sevmeyene hiç rastlamadım.
Sezen'i de..
Ta ki ...

Ta ki kalbimin anayasasının kanun koyucusu Sezen 'in , cumhuriyetimizin anayasasının değişikliğine '' yetmez ama evet '' deyip de  biz sevenlerinin ''kalbini bir mektup gibi buruşturup fırlatılmış '' edene kadar..

Sezen burayı hiç okumayacak.
Ama benim içim alabildiğine rahat..


...

Sahi ..
Patates sevmeyene hiç rastlamadınız mı ?



20 Şubat 2014 Perşembe

Advertorial :) / Mushroom Mutfak Önlükleri







Sevgili okurum merhaba!..
İstanbul bugün pek sisli .
Lakin ''Kurt puslu havayı sever'' :) ,  yazmaya devam..
Sanırım blog tarihinde ilk kez iki gün üst üste iki yazı.
Bunun elbette tatlı  şirin bir sebebi var.

...

İlk aşklar unutulmaz!..
İlk arkadaşlar da ;)
Canım İris Ada ve şu dünyada kendi seçtiğim ilk arkadaşım Aylin Özçelik' in yarattıkları ''Mushroom'' markasından bahsetmek için buradayım bu kez.
Yolları üniversitede kesişen bu iki yaratıcı arkadaş, şahanelerini bizlere sunuyorlar.
Şimdilik mutfak önlükleri ve çaydanlık ısısı koruyucu (tea cosy) üretiyorlar. Zamanla ürün yelpazesi genişleyeceğe benziyor.
Bu tatlı önlük modellerini ilk gördüğümde aklımdan şu geçmişti  ''Yemek yapasın gelir''.
Şu sıralar Morhipo alışveriş sitesinden ulaşabileceksiniz Mushroom şahanelerine.

İki favori önlüğümü sizler için giydim.



                                                 
                                                 

Mutfakta , bu nefis önlüklerle leziz yemekler pişirirken, dinlemeniz için bir de şarkı öneriyorum sizlere..
Bu şarkı ''pon pon '' önlükle pek uyumlu oldu.  Regina Spector söylesin ''Ne Me Quitte Pas '' ;)








Mutfakta şıklık ve eğlence  hiç bu kadar yakın olmamıştı . Bir tık ötede  sevgili okurlarım  :)