20 Ekim 2013 Pazar

Yaşamaya Dair

                       
                         
                                 







Sevgili okur selamlarım sizi coşkuyla ..
Ne yazacağımı ne edeceğimi bilmeden geldiğim anlardan biri karşınıza..
Bir oyun tavsiyesi için karşınızdayım.
Yazının başlığından  anladınız ne olduğunu..

Yaşamaya Dair !..

...

Kendinize büyüüük bir iyilik yapın..
Ölmeden önce yapılacaklar listenize alın.  ( İsteyen öldükten sonra yapılacaklar listesine de  alabilir tabii. )
Ruhunuza en büyük yatırımı yapın.
Kolundan tutun hatta,  en önem verdiğiniz insanı götürün.
Siz en iyisi mi benim gibi koşun bu oyuna.. Koşuuuun..

...

Türk olmayı  nasıl tanımlarsınız bilmiyorum.
Coğrafyasını tarihini , efendime söyleyeyim MÖHUK'taki *  (Milleterarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku hakkında kanun :) )  tanımını bir an boşverin.
'' Türkçeli ''  ve '' Türkülü '' olmak,  en çok '' Türk olmak ''  gibi geliyor bana.

Nasıl olmasın ?

İşte şiir , işte adı :   '' Benim Oğlan Fotoğraflarda Büyüyor.''
Yıl 1954 büyüyor Nazım Hikmet'in oğlu da,  yıl 2013 büyüyor Mustafa Balbay' ın oğlu..
Elbet Yorgo'nun Peter'in oğlu da böyle  büyümüştür de sanmam ki


''İçimde acısı var yemişi koparılmış bir dalın,
gitmez gözümden hayali Haliç'e inen yolun,
iki gözlü bir bıçaktır yüreğime saplanmış
evlat hasretiyle hasreti İstanbul'un ...''


gibi bir kalem oynatsınlar hasret ile.

İstemezdim yabancı olup da bu şiirleri çevirisinden okuyup , olmak  asıl duygusuna  yabancı.


Şimdi söylemesi zor ya , duymak zorlarına gidiyor ya , dedim '' Ben iyi ki türküm '' Yaşamaya Dair'i  izlediğim sırada. İyi ki türküm , iyi ki Nazım Hikmet de türk, iyi ki Genco Erkal da elbet.

...

Biz çocukken Bruce Willis'i  Alev Sezer konuşurdu.
Alev Sezer ölünce erken yaşta, izleyemez oldum Bruce Willis filmleri .
Orhan Veli'yi Müşfik Kenter'den dinlemek de başkaydı bunun gibi..
Nazım Hikmet'i de  Genco Erkal 'dan dinlemek bambaşka..

Yer , Tarihi Ali Paşa Hanı .. Eminönü'nde , kıymetli bir bölgede, dikdörtgen kağıtları cebine destelemek yerine , coşkulu alkışları biriktiriyor Genco Erkal. Bu tarihi han Erkal'a  aile yadigarı. Kötü ev sahibi , kiracıyı ev sahibi yaparmış ya, Dostlar Tiyatrosu'nun  23 yıllık Muammer Karaca Tiyatrosu binasındaki kiracılığı tahmin edebileceğiniz çeşitli  bahanelerle son buluyor ve Eminönü gibi pek de mesken , bulunmayan bir bölgede böylesi büyülü bir mekan tiyatro olarak vücuda geliyor.

O akşam orada açığa çıkan bütün duyguların müsebbibi Genco Erkal , Tülay Günal  . Neler oldu kimbilir oyundan çıkanların anlarına , ertesi günlerine..

''Seni düşünmek güzel şey
Seni düşünmek ümitli şey
Dünyanın en güzel sesinden
En güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey
Fakat artık ümit yetmiyor bana
Ben artık şarkı dinlemek değil
Şarkı söylemek istiyorum. ''

Böylesi şarkı söylemek isteyip de cesaret edemeyene cesaret verdi oyun, sarıldılar telefona.
Bir tanesine şahidim daha oyun sırasında biraz önümde oturan bir çift daha sokuldu birbirine..
Ben  mesela daha vapurda , telefonda konuştum İzmir'deki ablam  Derya'yla ve seslerimiz sarıldı sanki birbirine ve kızmadım vapurdaki gürültülü acılı arabesk yapan koca adamlara.  Oyuna gelmeden hemen önce tartıştığım sevdiğimi affettim dönüşte. Yine oyundan birlikte çıktığımız bir anne kız aldı beni taksilerine attılar Karaköy'e vapura.. O kısacık yolda nasıl da coşkun konuşuverdik tanımadan birbirimizi öyle..


Ağladım ömrümde ikinci kez bir tiyatro oyununda bu denli  , ki ağlamak da  lazım arada,  gülmenin anlamı olsun diye en azından.
Damlaların yuvarlandığını hissettim yanağımda  uzun zamandır ilk kez böylesi  bir ağlama üstelik.
İçimdeki bütün Deryalar ağlamış gibi hissettim çocuğu , kadını, öfkelisi , umutlusu ; ama hepsi birlikte.



Şiirlerin hepsini biliyor, üstelik bir kısmına eşlik de edebilecek durumda ve fakat ilk kez duyuyormuş gibi bir umutlulukta idim.. Mekan eski , hiç elden geçmemiş,  belli ki daha önceden bambaşka bir amaca özgülenmiş bir yer idi. Sanki yıllarca  bugünü beklemiş gibiydi tarihi han.
Dekor bir masa, tahta bir merdiven, bir sandalye, yerde bir varil , köşede bir bank, masada bir daktilo. Sanki oyunun parçasıymış gibi arada hanın merdivenlerini tırmanan kediler. .Hanın avlusunda 150 kişi kadar biz seyirciler, kimileri  de hanın balkonundan izliyor. Hanın birkaç odası da oyunda kullanılıyor. Yıl nasıl 2013 akıl almıyor, çıktık dışına zamanın.   Han biraz Bursa cezaevi, biraz Piraye'nin evi,  biraz doktor Faust' un evi, karlı kayın ormanı, Prag'da tren garı..
Buzz gibi bir İstanbul gecesi , 2014 yazına dek   handa sergilenecek son oyuna, Kadıköy'den 8 vapuruna son anda yetişmiş gitmişim. Oyunda bir ara başımı kaldırıyorum, payıma düşen  gökyüzünde  yakın iki yıldız , bir büyük yıldız daha uzak. Uzaktaki Nazım Hikmet diyorum herhalde.. İki yakın yıldız sahneden yükselen...



Daha da anlatmak istemem  gidin bu iki büyücünün oyununa.. Tam iki hafta geçti üzerinden heyecanı geçmedi. Oyuna gelin, oyuna gidin.. :)
Kimbilir , belki ümit yetmez size de ...
Gurur duyun bu güzelim dilde anlayabiliyorsunuz diye Nazım'ı ..
Gurur duyun parayı yerlerde süründürüp de değerleri göklere çıkartan Genco Erkal'la..
Gurur duyun , unutturmaya çalıştıkları türklüğünüzle..
Yıldızların altında, kalın hislerinizle başbaşa..

Kalın bir dahaki yazıya dek sağlıcakla...





.......

Bu yazıyı yazarken ne dinledim ?

                                       


Bu yazıda kullanılan fotoğraflar Milliyet SANAT 'tan alınmıştır.

2 Ekim 2013 Çarşamba

Kuşlar Kuş Kadınlar







Sevgili okur selam size :)
Bu sonbahar bir harika !..
Yazın bitimine , sandalet ve şortla  vedalaşmaya, denizden uzaklaşmaya rağmen ...
Hele de benim gibi , yağmurla çalışan bir makine gibiyseniz ,  vakit, sizin vakitleriniz.  
Blogdaki  hemen hemen bütün yazılara en az iki damla inmiştir gökyüzünden :)
Bir yanaşmayagörsün bulutlar birbirine, esin perisi konar Derya kulunuzun penceresine. 
Mutlu sonbaharlar! :)

...

Bir güzelliğin de müjdesini vermek isterim. Artık android işletim sistemli tablet ve cep telefonlarınızdan ''Derya'nın B Planı'' nı uygulama olarak  indirebileceksiniz.
Çok yakında da   Apple Store' dayız..
Bildiğiniz gibi değil ekranlardan taşıyor, sınırları aşıyoruz..
Elbet benim becerebileceğim gibi bir iş değil..
Can arkadaşlarım  Cansın, Dilay, Kağan ve Cem'in ince düşüncesi ve bilgisayar ve grafik dehası arkadaşımız Ahmet Korkmaz'ın emeği. 

Bunu da belirttikten hemen sonra Derya'nın B Planı'nın geniş koltuklarına kurulalım sevgili okur. 
Başlıyoruz zira...

...


Yıllar önce Ece Temelkuran'ın bir yazısında geçiyordu ''Kuş Kadınlar ''.
'' Yakalanamaz, durdurulamaz, kendilerine bile ait olamaz '' kuş kadınlar.
Hep zihnimin bir yerindedir bu yazı. Biraz özgür ruhumdan, biraz sarı kanarya oluşumdan :) ve  esaslı bir ciddik kuşu oluşumdan ötürü.
Kuş kadınlardan söz açmak boynumun borcudur, gagamın sözüdür, kanadımın tüyüdür :)

...


Bir kitap olsa kuş kadınlar, illa ki Can Yayınları 'ndan çıkmıştır diye düşünürüm.  Yabancı ve pek de tanınmayan yazar tarafından yazılmıştır.
Çok çok da iki sayfasını okursunuz. Bu kitapları almaya sizi iten tek şey adındaki çekiciliktir. Kitap deyip geçmeyin ki en önemli şeylerden biri hayatta. ( Tanrı kitapçısız memlekete düşürmesin. )
Bir cesaretsizlik hali sanki , bakar durursunuz kitaplıkta bile kapladığı yerin haşmetine.
Okusanız sarsabilir ya , okumazsınız.


Tekrar gelmeyi, daha  ilk ziyaretinizde kafanıza koyduğunuz bir sayfiye yeri gibidir kuş kadınlar.
Kışın,  şehrin kargaşasında boğuluyorken gelir ''orası ''  en çok da aklınıza.
Birkaç gündür , birkaç mehtaplı gecedir, üç beş günbatımıdır   ''oradan ''  payınıza düşen.
Bir daha gitmezsiniz.
Gitseniz ne olacaktır?
Gidersiniz , dönersiniz.
Orası sizin hiiiiç olmaz işte.


Bilmediğiniz bir dildeki şarkı gibidir kuş kadınlar.
Birkaç kelimesini mırıldanın şarkının, erişemezsiniz cümlesine.
Sizin türkünüz değildir ki , sizin olsun hikayesi.


Komşudan aldığınız çiçeğin yaprağı gibidir kuş kadınlar.
Sizin saksınızda da  açıp çiçekleneceğini sanırsınız. Açmazlar.
Pembe yeşilleri,  alları gülleri en çok kendilerinedir. Ah bilmezler başka eller onları renklendirmeyi..
Bilseler.. Ah bilseler...

Ahmet Kaya şarkısı gibidir kuş kadınlar,  kimselerin söylemeye cesaret edemediği..
Herkesin elbet söyleyebileceği ; fakat her seste can bulamayan bir şarkı.. Gönülden ses vermek o kadar mı zordur?


İşte kitaptır, şarkıdır, bir yerdir , öyledir böyledir de , bu kadınlar vardır gerçekte.
''Yakalanamaz, durdurulamaz, kendilerine bile ait olamazlar ''  *
Okuması , söylemesi,  kalınması  elbet mümkündür.
Ah bilmezler...
Bilmezler kuş kadınların telaşını, coşkusunu , umudunu hatta kederini.
Kanadındaki renkleri görmezler de uçtu gitti derler..
Uçar giderler elbet.
Gökyüzü onlarındır!..

Uçurmayınız  efendim elden...


...

* Ece Temelkuran'ın yazısından ..


Bu yazıyı yazarken ne dinledim ?