25 Haziran 2012 Pazartesi

Kendimi Anarken




Uyandım da yazıyorum.
Acil yazıyorum.
Hissettim de ordan biliyorum.
Bu yazıyı beni tatlı uykudan uyandıran ve yine bir kuş olan :)  martılara ve kalbime adıyorum!..
Ben kendimi cidden bir kuş sanıyorum  (Saat 5.30)

...

Desem de inanma sevgili okur..:)
Acil yazıyorum kısmına, yoksa ben bir kuşum..:)
Ha bir de, ben bir denizim..KIYISIZ,  HÜR BİR DENİZ !..

...

Uykudan uyanıp, günü selamlayıp , Fikret Kızılok ve Emin İgüs ziyafetini çektim kendime.
Söyleştik karşılıklı..
''Bugün de burada kal benim için.'' dedim Emin ve Fikret abime. Kırmadılar. Ne istedim söylediler.

''Gemiler Giresun'e '' dedim o zaman. Malum memleket.
İndim Kadıköy İskelesi'ne. Gidiverdik Giresun'e gemiyle.  Hacıhüseyin'den karaya çıktım.
Bir yağmura tutuldum hayret !..Hanımlar uyanın hep çamaşırlar ıslandı. Bizim mahalleninkini ben topladım.

Dedemleri gördüm, anneannemi andım.Teyzeciğim Trabzon'da şu an. Göremedim :(
Yaşı kadar dostluğumuz, Seher'le kucaklaştım. Yıllar sonra Giresun'da kendisi. 

''Bugün doğmuşum seneler önce bugün de, çok iş olmuş. '' dedim herkese.
Sevdiğim bütün sokaklardan geçtim sonra. Eski sevdiklerim geldi aklıma..
''Yine olsa yine severim  sizi'' dedim..
İlke'yi görmeye gittim sonra.. ''Kızma dedim . Eskileri de anmak gerek. Şairler hep yapmış bunu. ''
Sarılıştık.
Azacık aşağısı Giresun Limanı; gemim beni bekler ama ''az'' sormam gereken bir şey var.
Masal Türkü evi o saatte kapalı idi. Açık olaydı soracaktım Apo abime.
''Acep nereye korlar sevdaluktan öleni?''

''Akşama doğru arar o beni kutlamaya o zaman sorarsın Derya dedim. Daha çoook şarkı gezeceksin. '' 

Şebnem'den supangle, Kale fırınından susamlı simit, Akınlar'dan üzümlü gevrek, yalıda rakı- balık yedim içtim.. Oh ettim has ettim.
Türkiye'de basılı en eski gazetelerden olan Yeşilgiresun Gazetesi'nin camından içeri bakıverdim. Çocukken babam doğumgünlerimizi bu gazeteden kutlardı bir de. Şimdi yapmıyor diye bi hüzünlendim.
Yağmurla geldiğim Giresun'dan yağmurla döndüm.

...


''Gemiler Giresun'e, yar olayım sesine
Bir daha vurayıdı nefesim nefesine. ''

...

Ankara'ya uğramak icap etti.
En canlarım orada.
Selin ve Ayşegül ve Muhar ve  doğdu doğacak Bulut.
Küçücük bir çocukken çok şaşırdığım hala da aklımın almadığı (!) ''Başkentte nasıl deniz olmaz? '' , al işte kaldı gemim limanda. 
Gemiyi adaya yasladım. Atladım Fındıkkale 'ye. *

Şaşılası şey bu şahane de bir Ankara türküsü, yarabbim sen büyüksün.

''Bir gemim var adalara yaslanır.
Yağmur yağar yelkenleri ıslanır.
Bir gün olur deli gönül uslanır.
Ağlama fidan boylum
Yoldan geldim efem yorgunum
Ben o yarin edasına efem vurgunum.. ''

Canlarla kucaklaştım. Haftaya Bulut'la da kucaklaşmak üzere ayrıldım onlardan.
Meclise uğramak lazım geldi..
Şarkımız Bu Dünya Bir Pencere idi.
Kürsüden seslendim.
''Baştan söyleyeyim bi kere o süre bana yetmez '' diye başladım sözlerime.

''Hanımefendiler beyefendiler.
Yediniz içtiniz. Hepsi sizin olsun ama BU DÜNYA da BİR PENCERE.. Her gelen bakar gider.
GÜNEŞE ÇEVİRELİM BU KARANLIK GÜNLERİ '' dedim.
Kafasına yattı bizimkilerin de bana kalırsa da, uyuyanlar da yok değildi hani.
Dedeme el salladım. Bütün yoklamaları tamdır kendisinin ekranları başından.

Kime gittim dersin sevgili okur sonra..
Gözbebeğimize..
Bir halkın kaderini değiştiren  Mustafa Kemal'e.
''Atatürk çocuğu, genci  olmakla gurur duyuyorum'' dedim.
''Manastır'' ile ''Kavuşmalarımız''ı söyledim.
''Senin sesin güzelmiş çocuk.'' dedi..
Kanatlanıp döndüm İstanbul'a.

...

Kondum evime.
Yıllar sonra ilk kez annem, babam, kardeşim aynı çatının altındayken girdim yeni yaşıma.
Annemle babamın ortasına yatıverdim, kardeşim canımı da aldık yanımıza.
Baktım Fikret abi çıkageldi..
Birlikte söyledik annemle babam için..

''İnanmayın çocuklar
Gerçeğin kendisi var
Lambaları açınca
Karanlığın nesi var
Varsa yoksa çocuklar
Gerçeğin kendisi var
Sevgiyi kardeşliği kıskanıyor cadılar.''

...

Kendime söyledim sonra

''Kalbim'' ile ''Başka Türlü Bir Şey '' i..

ve fark ettim dün

'' Dağlar başı tütündür.
Kimin gönlü bütündür.
Eğil öpem yüzünden
Dünya ölüm kalımdır.''    *2

...


Sevgiyle!..

...


*Giresun'un  nesilleri taşımış, öğrenci dostu , efsanevi otobüs şirketi
*2 Bir fars ninnisinin sözleri.

...


Bu yazıyı yazarken ne dinledim ? :)

                                       
                                       
                                          

8 Haziran 2012 Cuma

Kiraz Mevsimi Üstüne




Kendimin ümit milli marşlarından  (!) olan  bir şarkıyla karşılayalım mı haftasonunu sevgili okur?
Bir şiiri şarkılamak amma zor iş olsa gerek..
En çok sevdiklerim hep şiirden şarkılarmış , yeni fark ettim size yazmak vesilesiyle. Sayenizde:)
Hangisi mi ?
Belki fotoğraflarım bir ipucu da vermiştir ?
...

Türlü türlü dertlerimiz var  ya bizim.
Hani şu kendimizden çok sevdiğimiz dertlerimiz , telaşelerimiz.
Hani bir gün dermanını bulsak, üzüleceğimiz kadar sevdiğimiz dertlerimiz.
Her yaşa göresi de  var üstelik.
Çocukken  ''İks sımol '' , büyükken ''iks larç '' dertlerimiz.
Çok da haksız sayılmayız aslına bakarsanız, her gün karşılaşmıyor muyuz hayal yıkıcılarla? Hızla koşup kaçmak geliyor da onlardan, yapamıyor muyuz?
Kendi mutsuzluklarını, bizim mutsuzluklarımızdan beslenip eksiltmiyorlar mı ?
Oluyor bunlar..
İşte,  artık olmasın diye yazıyorum..
Siz de yazın.. Yazın bir kenara, aklınıza, beyninize..
Yazalım kalbimizin ''alasıya'' defterine.

...

''Çıplak heykeller yapmalıyım
Çırılçıplak heykeller
Nefis rüyalarınız için
Ey önümden geçen ak sakallı kasketli,
Yırtık mintanından adaleleri gözüken
Dilenci
Sana önce
Şiirlerin tadını
Aşkların tadını
Kitaplardan tattırmalıym
Resimlerden duyurmalıyım, resimlerden ...

.....
....   ''


Sevmek önemli iş..
Öyle ki nefretin içinde bile var.
Sevmek titizlikle yapılması gereken iş.
Kendi renginden katarken , diğer rengi bulandırmadan..
Ve yine de kocaman bir resim yapabilmek düz beyaz sayfalara, rengarenk.



''Sana nasıl bulsam nasıl bilsem
Nasıl etsem nasıl yapsam da
Meydanlarda bağırsam
Sokak başlarında sazımı çalsam
Anlatsam şu kiraz mevsiminin
Para kazanmak mevsimi değil
Sevişme vakti olduğunu ..... ''



Geçebilir ömrümüzden günler aylar yıllar..
Geçsin.. Geçecek.
Kimbilir kaç kiraz mevsimi daha geçecek?
İnsanız yaşarız da, beş kiraz mevsimi sonra hangi mevsimindeyiz kendimizin?
Haydi herkes hayallerinin peşine..
Söylemek istediği şarkının, gördüğü rüyanın peşine..
Bütün ara sokaklara bakmaya
En azından beş tane saksı çiçeğinin adını öğrenmeye.
On yıldır oturduğun mahalledeki ''Şuraya da bir gidip iki bardak çay içemedik.'' dediğin kahveye.
Yağmur da yağacak söz..
Güneş de açacak!..
Sonrası gökkuşağı :)

''Bir kere duyursam hele güzelliğini , tadını,
Sonra oturup hüngür hüngür ağlasam
Boş geçirdiğim bağırmadığım sustuğum  günlere
Anlatsam şu kiraz mevsiminin
Para kazanmak değil
Sevişme vakti olduğunu... ''

1 Haziran  1951 - Sait Faik Abasıyanık

...

Bu yazıyı yazarken ne dinledim ?

(Mutlaka dinleyiniz )

 Sevgilerle!..




Mekan : İstanbul Arkeoloji Müzeleri







4 Haziran 2012 Pazartesi

Yazını Görmek Ellerini Görmek Gibi








Yine ben sevgili okur,
 '' Yarim haziran '' dan merhaba ...
Haziranı severim. Sevilmeyecek gibi de değildir hani  haziran.
Doğduğum ve hayattaki en kıymetli arkadaşım, kardeşimin de doğduğu ay  olması vesileyle,  en sevdiğim aydır. Söylenişi de kulağa hoş gelir. Bakınız ''temmuz '' öyle mi ? :)

Güneşlidir. (Giresun'da yağışlı olması muhtemeldir tabii)
Umutludur.
Deniz, kumsal, kayalık...vesairedir.
Güzelimdir..
Tüm bu sebeplerden  ötürü , yarimdir haziran.

...

Geçenlerde bir yerde okudum.
'' Geri kalan hayatınızda sadece bir tek yazarı okumanız gerekse kimi okurdunuz ? ''

Haydaaa..Ben de başladım ciddi ciddi düşünmeye, dert etmeye.
Gerçi dedim ''Ohh , benim en sevdiğim yazarlar şairler hep şu an hayatta olmayanlar. Ezberlediğim şiirleri de silecek halleri yok ya aklımdan. ''
Birkaç arkadaşıma sordum. Onlar da ''Dert etme. Olacak iş değil. '' dediler..
Şaka maka , sanki bunun yasası çıkacakmış gibi bir telaş aldı. Çıksa da şaşmam ya neyse...
Can Yücel'i okusan, Bedri Rahmi'ye ayıp, ikisini çaktırmadan okusan Orhan Veli ne olacak ?
Melih Cevdet mezarında huzursuz olur, Şükran Kurdakul'la Behçet Aysan'ın kemikleri sızlar. Aziz Nesin'e gel de anlat öteki tarafta?!.. Cemal Süreyya , Turgut Uyar, Edip Cansever n'oolacak.. Oy oy oy !..

Allah Sunay Akın'a , Murathan Mungan'a, Gülten Akın'a, Ferhan Şensoy'a, Turgay Fişekçi'ye , Cevat Çapan'a, Akgün Akova'ya (ooo liste uzuyor)   ve sevgili abiler balı Gürsel Apo Ekmekçi'ye uzun ömürler versin, amin. Düşünsene yeni kitapları çıkmış, okuyamıyorsun. Böylesi kanun maddesi mutlak butlanla batıldır*.
Olamaaaaz..

...

Unuttum sanmayınız.
Biri daha var içlerinde elbette.
Nazım Hikmet...
En sevdiklerimde.

Siz zihninizin bir köşesinde , hangi yazarı, şairi seçeceğinizi düşünedurun ben gelin size bir güzellikten bahsedeyim.

Geçtiğimiz aylarda Yapı Kredi Yayınları yine ruhumu hedef aldı ve '' Piraye'ye Mektuplar ve Sana Gelince '' yi  (11.11.1933 'ten 11..11.1949'a Nazım Hikmet 'ten  Piraye' ye) yayınladı.
Daha önce Adam Yayınlarından çıkan bu kitabın başka bir özelliği daha var.
16 yılda 581 tane yazılmış bu mektupların tıpkı basımlarının bir kutuda 26 tanesinin armağan edilmesi.
Sınırlı sayıda 1000 adet basılmış bu mektupların 517 numaralısı da bende.
(Matematik problemine döndü)
Derleyen tabii ki Memet Fuat.
Kendisine Belgin Sunal yardım etmiş. Alllaaah razı olsun :)

Birçok eser, müzik parçası, resim, heykel , bir tasarım etkileyebilir insanı da ben bu mektuplardan haberdar olduğum gece, sabahı zor ettim.  ( Al sana bir dert daha sevgili okur)

'' 1000 adet basılmış. Eyvah!.. Bu ülkede koleksiyonerler var, edebiyat meraklıları var, şairler, oyuncular, hediye edilebilir köşe yazarlarına falan . Ayyy ay ay!..  Kalk Derya, bugün erkenden kalk, kuyruğa gir. Gerekirse kavga et. Bu maçı kazan. ''

İskelede ağaca çevirdiğim (Ciddik Kuşu Hatıra Ormanı) arkadaşlarım birazdan yazacaklarımı okumasınlar :)
Evimden , yürüsem bile 15 dakikada  Kadıköy İskelesi'nde olabiliyorum.
Evden çıkmadan Kadıköy YKY' ye telefon ettim. ''Ben geliyorum, ne olur bana bir tane  ayırın. Trafiği durdurun. Tramvaya geçit vermeyin, ayağıma dolanmasın.. Savulun !.. ''
Kadıköy YKY'nin zamanla arkadaş olduğumuz dünya tatlısı iki çalışanı sağolsunlar mektuplarımı ayırmışlar, trafiği kesmişler, gereken bütün önlemleri almışlar da mektuplarıma kavuştum.
Kitabımı , mektuplarımı elime alıp da çantama koyunca bir derin ohh çektim , oracıkta bir duygusal konuşma yaptım, Kadıköy halkına ve Nazımseverlere  seslendim falan da filan da.

Dert bitti mi ? Dert hiç biter mi ? Bitse, hayat bitmez mi ?
İnanmayacaksınız ama , ben de bunu düşündüğüme inanamadım ya, eğer deprem olursa ( teyze şu an bana çoook kızıyorsun biliyorum ) bu mektuplar telef olursa ( Genus Non Perit * esprisini de  yapamadan edemedim) diye aldı mı beni bir deli telaş.. Dedim ben bunları en iyisi mi Giresun' a göndereyim, annemlerde dursun. Annemde de koyduğu yeri unutma gibi bir hastalık var mı ? Hayda.. Teyzeme göndereyim desem  ona da dert olur, uykudan kalkar kontrol eder yerinde duruyor mu diye derken en nihayetinde gözümün önünde durmasına karar verdim de, salonumuzda arz- ı endam ediyor sevgili mektuplarım.
Buradan çıkarılacak sonuç :Sınırlı basım bir esere sahip olmak  amma zormuş sevgili okur. :)

...

Yırtıkları, karalamaları, mürekkep lekeleri , zarfların kesildiği yerlerin tırtıklarına dek her şey tıpkısının aynısı.
Onlara her  dokunduğumda sanki yakalanacakmışım gibi bir his.
Canım el yazısı yine  ne güzel..
Nazım'ın sözleri, hisleri  ne özel..
Bana hissettirdikleri de mektupların basımları gibi aynı, Piraye'ye hissettirdiklerinin tıpkısının aynısı sanki..
Bana yazılmışlar gibi.
Nazım , Piraye'nin ellerini çok severmiş. Onun yazısını görünce ellerini görmüş gibi oluyormuş.
'' Yazını görmek, ellerini görmek gibi. ''

...

''Sevgilim;
Sobalara , merdivenlere, tavandaki çatlaklara dehşetli düşman oldum.
Onlar ki seni o kadar üzüyorlar, bir çıkayım seni bir daha sobalı evde oturtmam. Kalorifer şart, ve güzel kumru ayacıklarını merdivenlere tırmandıracak çatlak tavanların azabını bir daha ömründe çekmezsin. '' (1942)


Bizim payımıza düşen bu güzelim mektuplardan Nazım'ı daha iyi tanıyabilmektir kanımca.
Şiiri yazarken , okunacağını bilir ya şair, kendine saklar belki bazı şeyleri.
Mektubunda açıktır her şey. Gerçi böylesi büyük insanları mektupları da edebiyat eseridir kuşkusuz. Sürgünlerine , özlemine , düşlerine biraz daha ortak oldum şairin. Yer yer gözyaşını silmişim ustanın. Bir mektubu birlikte buruşturup atmışız kadar yakındayım, içindeyim sanki. Görevim bununla da bitmiyor.  Piraye'ye ulaştırmışım çoğunu. Gözündeki ışığı ilk ben görmüşüm. Bir içerdeyim Nazım'la, bir dışardayım Piraye'yle.

Dünyada, ülkede olup bitenden haberdar olmuşum hem , onların gözüyle görmüşüm.
Ünlü birçok şiiri de bu mektupların yazımı sırasında vücuda gelmiş, bilmişim.
Bir mektubunda Memleketimden İnsan Manzaraları'nı yazdığından bahsetmiş, şahidim.
Güzellik üstüne güzelik.
Bahtiyarım!..

...

''Karıcığım,

Hasretliğin on iki yılı bu
                  on iki yılı
Gönül ağzına kadar dolu
Sen diyorum İstanbul geliyor aklıma
                   İstanbul diyorum sen
Sen şehrim kadar güzelsin
                   şehrim senin kadar acılı.

İşte bu kadar, karıcığım. İstersen cevap verme.


                                                                                                      Kocan  (imza)
son mektuplardan . (1949)   ''


...

Dilerim kalmıştır bu güzelim eserden, sizin için de. 
Yakına dek , bazı büyük kitapçıların vitrininde gördüm de kendi kendime güldüm , telaşıma. 
Sevdiğim birkaç Nazım  şiirinden şarkılarla bitiriyorum yazdıklarımı.
Güzel bir haftaya uyanmanız dileklerimle..

...


*Mutlak butlan : Hukuk terimi olarak yokluk anlamına gelir.
*Genus Non Perit : ''Nevi borcu telef olmaz '' manasına gelip, her hukukçunun ezbere bildiği ,işte ancak böyle espri mahiyetinde işe yarayacak, henüz bir dava dilekçesine girememiş ,  garibim latince hukuk terimidir. 

...

Bu yazıyı yazarken ne dinledim ?