19 Eylül 2012 Çarşamba

Sarhoş Olun (Bozcaada 1-2)






Aylin ve Buket'e..
Doğdumuz büyüdüğümüz Giresun'a..

...

Sevgili okur,
Eğer beni uzun zamandır okuyorsanız, bir uyarım var..
''Bu okuduğunuz ben , ben değilim..''
Televizyonunu şimdi açmış seyirciyim.
O meşhur pembe panjurlu evin pek de sakin olmayan sakiniyim.
Aynı zamanda o gidip görmediğimiz  köyümüz var ya, o köyün delisiyim.
Güzel olduğum kadar küstahım.
Televizyonunun sesini kısmamakta direnen seyirciyim.
Tabakta sona kalan bisküviyim.
Ama ben , ben değilim artık..
Kimmişim ?
Meğer yolumu kaybetmişim, buldum.
Artık Ciddik Kuşu olmanın yanında bir de ''Bozcaadalı Karga''yım..
O da tanımadan sevdiğim üstadım (Avukatlar arası hitap şekli) Nejat Hamlacıbaşı'nın  yazdığı  kitap ''Üzüm Adasından Sözümona Hikayeler '' den bulduğum bir şey...

Bir zaman, Bozcaada'da kilisenin üzerindeki ıstavroza sürekli  pisleyen bir karga varmış. Kilisenin zangocu artık usanmış da ıstavrozu temizlemekten, bir tasın içine şarap koyup içine ekmek doğramış , ıstavrozun altına bırakmış. Karga da ekmekleri yiyince , tabii şaraptan da içmiş, sarhoş olmuş. Zangoç da kargayı kolayca yakalamış. Başlamış söylenmeye : ''E be karga sen müslüman olsan şarap içmezsin, hristiyan olsan ıstavroza pislemezsin. Sen olsan olsan Bozcaada kargası olursun.''

Olayım varsın, Bozcaada'nın kargası olayım.
Malumunuz kargalar çok yaşarlar. Burada yaşayayım bırakınız..Bugünleri anlatayayım 300 sene sonra.
Bugünün Türkiye'sini atlayıp anlatırım olanı biteni..

....

Dönelim biz bizim  hikayeye..
Efendim, biz üç eski iyi arkadaş çıktık yola..
Bozcaada'ya boyanmaya..
Evet evet renklendik orada..
Başımıza gelen bir yere gitmek kadar basit bir şey değil..

Şoförümüz Buket, muavin ve şarkı değiştirme  görevleri  Aylin ve benim aramda değişmekte.
Saymanlık da genelde  bende. Saymanlık dediysem para değil saydığımız.Hele burada hiiiç işimiz olmaz..
''3 arkadaş, 3 geçmiş, 3 kişide toplam 12 saat uyku yok, kaç şişe oldu? '' diye başlıyorum saymaya..
Ekliyoruz sonra şişeyle, uykuya..
...

Adaya adımımızı atar atmaz aklıma gelen ilk şey ''Biz buradan nasıl ayrılacağız? ''
Genelde bende sahildeki ege kasabalarına hep bir  yerleşme isteği doğar..
Bunu bilen annemle teyzem adaya adımımı atar atmaz arayıp, müstehzi bir gülüşle (ohh be !..bakınız sevgili okur, hayatım boyunca cümle içinde kullanmak istediğim ''müstehzi bir gülüş'' kalıbını nihayet kullanmış bulunmaktayım)
''Ne o,  yerleşiyor musun Bozcaada'ya?'' diye sordular.
''Şu an emlakçıdayım. Ben sizi sonra arayayım. '' deyip kapattım.. Ohhh canıma değsin..
''Bu sefer başka '' dedim..
''Burada gerçekten yaşanır ama.'' dedim..
Acep ikna edebildim mi?

...

Efendim Bozcaada'yla ilgili izlenimlerimi size kısım kısım tefrika ediciiim :) (Tefrikayı da  cümle içinde kullandık daha bana ne olur?)

İlk durağımız meydandaki Ada Cafe..Biz gelincik şerbeti içmeye gitmiştik , bakın ne buldu bizi, tam da oturduğumuz masanın yanında..

...

''Her zaman sarhoş olmalı. Her şey bunda. Tek sorun bu. Omuzlarınızı ezen, sizi toprağa doğru çeken zamanın korkunç ağırlığını duymamak için, durmamacasına sarhoş olmalısınız. Ama neyle? Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz. Ama sarhoş olun.
Ve bazı bazı , bir sarayın basamakları, bir hendeğin yeşil otları üzerinde, odanızın donuk yalnızlığı içinde, sarhoşluğunuzun azalmış ya da büsbütün geçmiş bir durumda uyanırsanız; sorun , yele, dalgaya, yıldıza, kuşa, saati sorun, her kaçan şeye, inleyen , yuvarlanan , şakıyan, konuşan her şeye sorun, ''saat kaç'' deyin; yel, dalga, yıldız, kuş, saat hemen verecektir karşılığını: '' Sarhoş olma saatidir. Zamanın inim inim inletilen köleleri olmamak için sarhoş olun durmamacasına!.. Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz ''  *

...

Yaa...
Böyle boyanmaya başladık Bozcaada'ya..
Daha Bozcaada'yı giydiğimiz ve Bozcaada'yı içtiğimiz var..
Yazacağım..

Ben burayı çok sevdim..
Aşkla  sevdim ..
Ben ona geldim, o da bana gelebilse bir adım..

Efil efil estim..
Geçmedim Bozcaada'dan..
Geçtim sokaklarından .
Geçtim üzerinden bir ders gibi..
Ben buradan sadece gelip geçmedim..

Devamı var...


....

Bu yazıyı yazarken değil de bu kez, ada sokaklarında ve yol boyunca neler dinledim?