26 Eylül 2014 Cuma

Brugge'ü de Öperim

Sevgili okur merhabalar
Sonbahara uyum  sağlayamadığım , sandaletime şortuma veda edemediğim , törenle çoraba geçtiğim şu günlerden kucak dolusu sevgiler ! :)
Zaten kestane satıcısı köşe başında göründü mü (istiklal caddesi hariç, zira mısırcıyla kestaneci yazın yanyana) , bulaşık makinesinin üst sepetinin dolma hızı düştü  mü merhaba kış demenin vakti.

Bu yazımız müthiş seyahat arkadaşım Buket ve sevgili Ferdacı'm ve İrisci'm için olsun, zira bu kadar çabuk (!) kaleme alınmasının sebepleri Ferda ve İris'in pek yakındaki Brugge seyahatleri  :)   Ve ve tabii Brugge 'ü aklıma ilk düşüren Tuğba & Kağan'a.
İstek şarkı muhabbetini geçtik :)
Başlıktan da anlaşılacağı üzere Bir  Brugge yazısı geliyor..
Oleyyy !..

...

Öncesinde birazcık Brüksel'den bahsedelim. Zira biletimiz Brüksel'e.
Uçaktan inip gümrükten geçer geçmez başlayan bir waffle kokusu Belçika'ya hoşgeldiniz diyor.
İnanın bunda en ufak bir abartı yok. Bu yanıyla güzel bir karşılama :)
Lakin Brüksel bence klasik bir Avrupa şehri. Öyle ne eksik ne fazla.  Özetle Brugge'e  giderken burayı da görelim dediğim bir yer.
Brüksel'i harcadıktan  :D hemen sonra, biraz kendinden bahsedelim. Grand Place meydanı , şehrin kalbi. Etrafında birsürü kafe ve publar var. Hard Rock Cafe severler, Hard Rock Brüksel de hemen Grand Place'de. Buket'i zor çıkardım da ordan biliyorum :)



Bira iştahını Brugge'e bırakayım derseniz , size farklı olarak önerebileceğim yer  Galeries Royales St.Hubert .
Burası şık mı şık bir pasaj ,  harika çikolatacılar, dantelciler ve kafeler ile dolu.














          


Neuhaus, Godiva, Leonidas, Pierre Marcolini her yerde rastlayabileceğiniz çikolatacılar olup , pasajda da mevcut.  Brüksel'de ilk durağımız bu pasaj olduğundan ne tadacağımızı, ne alacağımızı şaşırıyoruz. Tabii o an için Belçika'nın acemisiyiz. Sanmıştım ki sadece bu pasajda bulabileceğimiz mağazalar. Size tavsiyem bol bol tadın, çok çikolatacıyım derseniz de atıştırmak için küçük porsiyonlar satın alın. İstanbul'a ne götüreceğinize Brugge 'de karar verirsiniz. Çikolatalar daha çok pralin bu mağazalarda. Trüfler fena değildi. Ama illa birini öner derseniz ben sanırım sunumlarıyla birlikte en çok Pierre Marcolini'yi sevdim . Mağazalar çok şık, kokular çok cezbedici lakin Belçika çikolatası benden öyle aman aman da bir not almıyor.Elbette damak zevkidir fakat mağazaların ve sunumların şıklığı zarafeti o kadar beklentiyi yükseltiyor ki sonuç beklentimin altında.
                                     
                                           

Başka bir husus waffle. Gerçek waffle onlara ait olabilir, bence bizim wafflelar daha güzel. Birçok yerde denedik. Sanırım kullandıkları yağlar ve kremalar  epey ağır ve tabii turist milleti ne olsa burada elbet bir waffle yiyecek diye düşünüyorlar. Ama tabii denenmeden gelinmez. Zaten kokular , dev nutella kavanozları ve bir de herkesin elinde olunca, olay tamamen sizin dışınızda gelişiyor kendinizi kuyruğa girmiş buluyorsunuz. Yiyin gari !..


                                     

Onun yerine size bir bisküvici tavsiye edeyim '' Maison Dandoy '' . Earl Greyli bisküvisi bir şahane. Maison Dandoy'u da Brüksel'de de Brugge'de de kolaylıkla bulabilirsiniz.
                                     
                                       

Kesinlikle abartı diyeceğim bir husus patates kızartması. Rahmetli anneannemin kızarttığı patatesle kıyaslayacak değilim elbet (evet anneanne patatesi diye birşey var) ama o neydi yahu.. Kaçın ordan kaçın..
Yağı da sosu çok ağır.

Bruksel'de gitmenizi önereceğim bir mekan da ''Delirium '' biracısı. Dünyada ne kadar bira varsa burada var.
Mekan biraz tıklım tıkış falan ama değişik bir ambiyansı var. Özellikle sevdiğim nokta mekanın tavanındaki her marka biranın tepsileriyle dolu olması. Delirium aynı zamanda bir bira markası.
                                                 

Grand Place meydanındaki tatlı bir gelenekten de bahsetmeliyim. İki yılda bir her ağustosta meydan çiçeklerden bir halıya bürünüyor ve 70 yıllık bir gelenek. Ne dersiniz pek tatlı değil mi?
                                       
                                       

...


Gel gelelim bizim Brugge'eee..
Pek çok kent sizi cezbedebilir. Ancak burada başka birşey var. Brugge'ü görmüş birçok arkadaşım ağız birliği etmiş gibi üç sözcükle ifade ediyorlar şehri  '' Büyü '' , '' Rüya'' ve  '' Masal'' .
Sahiden öyle. Üstelik adımınızı attığınız andan itibaren bir başka hissettiğiniz bir şehir burası.
Belçika'nın flamanca konuşulan bölgesi Batı Flandra' nın  başkenti olan Brugge, başkent Brüksel'e trenle 1,5 saatlik mesafede. Ortaçağdan günümüze bozulmadan neredeyse olduğu gibi kalmış , Hitler reis bile kıyamamış Brugge'e.

Brugge' ü bizim Kağan'dan duymuştum .  (Cristoph Daum çalıştırmış Club Brugge'ü ama işte Belçika ligini takip ediyor olsam duyar idim :P )  ''In Brugge ''  filminin sıkı bir fanı. Her hafta izliyor olduğundan şüpheliyim. :) Filmde Brugge'e bayılıyor ve Tuğba'ya burada evlenme teklifi ediyor ve  Brugge'ü  bizim de aklımıza düşürüyor. Uçak biletlerinden sorumlu devlet bakanım  Buket de beni bir ekim sabahı arıyor, mayısa bilet alıyoruz.
Otel seçimimizi tren istasyonuna yakın bir otelden kullanıyor ve Old Town'a doğru yürüyoruz.
Ellerinde haritalar ve fotoğraf makineleri öyle bir güruhuz ki bi an dedim burası sadece gezilen bir yer, yaşayan yok mu ? Ah olmaz mı ..Hem de öyle özenle ve Brugge ruhuna uygun evlerde yaşıyorlar ki Belford'dan önce , Brugge' lülerin perdelerini fotoğraflıyoruz. Buketci' mle aylarca çalıştık lakin bildiğimizi de unuttuk,  dilimiz tutuldu. Biraz da şehrin sürprizlerine bıraktık kendimizi.
                             


Brugge'de iki dil konuşuluyor. Tabelalar da hep iki dilde. Bu yüzden karışıklıklara mahal verebilirim.
Minnewater parkta biraz soluklanıp büyülenip , parkın arka tarafına denk gelen  Beguinage Manastırı'nın bahçesine düşüvererek şehre giriş yapıyoruz. Koluna sepeti takıp koşturasın gelir öyle cici bir bahçe. 1299'da düşes Marguerite de Constantinople tarafından yaptırılmış ve yıllar boyu yoksullara yardım etmiş, dantel örerek yaşamını sürdüren kadınlara kucak açmış . Şimdilerde benedictine rahibeler yaşıyorlar.
Minnewater Park da ayrı bir alem. Minne flamancada  ''aşk'' demekmiş. Park deyip geçmek de haksızlık olur ya dinlenmek , yürüyüşler yapmak, kitap okumak için cennet.

                                     
                                       


Adını çok sevdiğim Church of Our Lady , Bizim Gızlar Kilisesiiii... Avrupa'nın en yüksek 2. tuğla kulesiymiş efendim. İnanılmaz bir izdiham vardı. Fotoğraf çekmek epey çileli oldu. Michalangelo 'ın  ''Meryem ve Çocuk İsa'' heykelinin burada olduğunu da düşündüğümüzde pek de şaşırtıcı değil bu kalabalık.
                                               
Ama diyorum ki fazla gelin şehre tepeden bakalım. Belfry , diğer adıyla Belford Kulesi' ne çıkalım. Biz son güne bıraktık burayı bilinçsizce. Sonra dedik ne iyi ettik. Şehre hakim olduktan  sonra , tepeden de hakimiyeti sürdürmek :) pek isabetli oldu.

'' Sana dün bir kuleden baktim aziiiz Brugge ..
Görmedim gezmediğim , sevmediğim  hiçbir yer
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma gönlünce kurul !
Sade bir pubını  sevmek bile bir ömre bedel ''

İstanbul'a yazılmış bir şiir de ancak böyle devşirilir.
Ah Yahya Kemal , ranttan  , Ağaoğlu'ndan, kentsel götürümden vesaireden sonra görebileydin İstanbul' u , sen de benim gibi taşırdın şiir- i şahaneni hak eden bir şehre.

Efendim 83 metre uzunluğundaki  Belford Kulesi 1240 yılında , hazine dairesi ve gözetleme kulesi olarak inşaa edilmiş.  Tepeye çıkmak biraz çileli. 366 basamağı tek tek basaraktan çıkıveriyorsunuz.  Zira dönen merdivenler pek dar ve akın akın insanın aynı anda inip çıktığını düşünürsek , pek de dinlenemeden çıkılan bu kulenin tepesinde hakiki bir ödülün bizi bekliyor olması gerek. Bekliyor da  .. :)

                                                 




Zaman ayarlamanızı da ayrıca öneririm. Kuyrukta bekleme, bilet alımı , yukarı tırmanma , tepede manzaraya doyamama , aşağı iniş ve kendine geliş süreleri dahil 2,5 saatinizi net yiyor. ( Onun yüzünden Çikolata Müzesi'ne girişi kaçırdık) Yine de değiyor. Hele de siz tepedeyken illa ki çanlar çalıyor.. Çanlar her sefer farklı melodi çalıyor . Çanlar Buket ve benim için çalıyooor ! :)

Brugge , dantel ve goblen cenneti. Aklınıza gelebilecek her şeyin danteli mevcut, buna şehrin haritası da dahil. Dantellerin makina yapımı- çin malı olanlarına nispeten  düşük ücretlerle erişebilirsiniz.El yapımı olanlar daha azlıkta olmakla beraber ateş pahası.  Ayrıca çikolata da güzel bir hediyelik olabilir. Her biçimde çikolata bulabileceğinizi söylemeliyim.
                                   


                                                            --  Atelier Galerie Kasper --

Ama '' Geç bunları ..Anam babam geç bunları '' derseniz size farklı bir hediyelik dükkandan bahsedeyim :
Atelier Galerie Kasper. Bay Kasper seramiğe adeta can veriyor. Müthiş hikayeli , çoğunlukla muzip seramik heykellerini kendisi yapıyor ve satıyor. Dükkanı bir müze gibi ama '' Burası bir müze değil , satın alabilirsiniz '' diye not yazdıysa da birkaç ürün dışında pek ulaşılabilir fiyatlar değil . Mutlaka gezin görün.

En sevdiklerimi de en sona bıraktım ..
Brugge'ün B 'si Biralar ve manzaranın hası Rozenhoedkaai .

Belçika biraları malumunuz meşhur. Ben size özetle şöyle diyeyim . Belçika'da bulunduğum 4 günde yarım litre su içtim .
Buket de ben de her sefer başka bira denemeye özen gösterdik ; fakat bazı biraları o kadar çok sevdik ki başka bira  mı denesek yoksa çok sevdiğimizi mi içsek yoksa ödüllü biraları ve tavsiyeleri mi içsek bilemedik.
Belçika biralarından  en meşhuru '' kwak '' . Kwak bardağının   tasarımı biranın önüne geçiyor .
Karamelli , kekremsi bir tadı. Öyle ''vay anasını'' bir bira değil lakin bu bardağı deneyimlemelisiniz. Şöyle ki şekli gereği bardağın daraldığı kısımda ''kwak'' diye bir ses duyuyorsunuz. Bunu önceden biliyordum fakat pek ihtimal vermemiştim. Sesi duyunca  bir heyecanla  ''Bukeeet sen de duydun mu? '' dedim ve epey gülüverdik. Bardağın tasarımının vaktiyle  at binerken de bira içilmesi için yapıldığı söyleniyor .
                                                 





                                              
Türkiye'de altın fiyatına içtiğimiz Hoogarden , Leffe gibi markalar da burada sudan ucuz .
Buket Hoogarden'ın Türkiye'de rastlamadığımız meyveli biralarını pek seviyor, Bien Venu 'nün kirazlı kırmızı meyveli biralarını tercih ediyor.
Belçika'da her biranın kendi bardağında sunumu esas.
Carolus , yine burada tanıştığımız bir bira markası . 2012 'de en iyi bira ödülü almış.   Sevdik biz de.
Şimdi esaslı bir tavsiye vermenin zamanı geldi. Gerçek bir Brugge'lü olan Brugse Zot birası. Bira anlayışımı değiştirecek kadar güzel. Öyle ki hem bardağını hem de bikaç şişesini satın alıp  kırmadan getirebildim.
Biraları kumanda edeyim derken,  olan benim kar küresine oldu o ayrı . Koleksiyon yapanlar beni anlarlar. Üstelik İstanbul'da neredeyse evime kadar gelmişken kırdım. Metroda kucağımdaki bez çanta  yere düştü kırıldı kar kürem. Üç gün kadar söylendim, bayraklarım yarıya indi. :((
Biz biramıza dönelim ..Brugse Zot güneş gibi parlayan bal renkte, finalde damağınızda turunçgil tadı bırakan kompleks lezzette bir bira. İçin gari !..

Brugge'de yerel publara adım başı rastlarsınız. Birkaç isim tavsiyesi alıp gitmiştik ama pek gerek kalmadı bir kısmını kendi keşfimize bıraktık. Yine de birkaç isim vermek gerekirse '' T Brugs Beertje '' , ''Bar Des Amis
'' ve ''Don Quichotte '' ve ve ve ''2be Beerwall '' .
                                                 


                                   


Beerwall aynı zamanda bir bira müzesi. Hem biranızı burada yudumlayabilir hem de buradan satın alabilirsiniz. Öyle de bir ortam var ki burada içesiniz yoksa da içesiniz gelir. Beerwall da muhteşem kanal manzarası ''Roozenhoedkai'' den görülmekte.
Brugge' deki sayısız kanaldan en güzeli ''Roozenhoedkai '' . Biz burayı kendimiz bulduk. Sonradan öğrendik ki Brugge'de en çok fotoğraflanan yermiş. Hele de günbatımında eline tripodunu makinesini alan buraya adeta akın ediyor. Manzaraya tam da karşı olan şimdi adını anımsayamadığım bir pub var. Biz akşamlarımızı hep burada geçirdik. Roozenhoedkai 'de hele bir de dolunaya denk gelmişseniz '' Kerem misali yanan , o benim işte '' , ''Kimseye etmem şikayet ağlarım ben halime '' öyle bir yer burası..
En iyisi mi sizi Zeki Müren'den hüzzam bir eserle baş başa bırakayım  ''Madem küstün dargındın , neden geldin ağladın ? ''
Zira bu manzaraya o yakışır..
                                       


Beraber ve solo şarkılar eşliğinde Brugge yazısı okudunuz.
Moskova'da görüşmek üzere şen ve esen kalın.


...

 Meraklısına not:
 Brüksel Charleroi havalanından Brugge'e gidiş- dönüş  tren ve otobüs biletlerini internetten birkaç hafta önce  aldık. Neredeyse yarı yarıya fark ediyor. İki bira fazla içersiniz. :)


...
Brüksel Grand Place'deki çiçekli meydan fotoğrafları fubiz.net 'ten
...

Bu yazıyı yazarken ne dinledim ?