14 Mart 2012 Çarşamba

Laşatemikantare!..

İşte yayınlanmış ilk gezi yazım. Ekonometri dergisinin bir eki olan Girişimci Kadın'da yayınlandı.  http://www.dijimecmua.com/ adresinden de Girişimci Kadın adıyla aratarak bulabilirsiniz.

Ayrıca tur şirketimizin reklamını yapmadan da geçemeyeceğim.
Giresun'un yüz akı olan bu firmanın adı Tabya Tur.  http://www.tabyatur.com/ adresini mutlaka ziyaret ediniz.Firma sahibi Melike & Osman TUNCER çiftinin emeklerine ve yüreklerine sağlık diyorum.
Tabii tur rehberimiz sayın Cem Soykut'a da sonsuz teşekkürler.
Şimdi birlikte gezelim...




Merhaba
Pasaport kontrolünün hemen ardından gezi notlarımı okuyabilirsiniz:). Yeşil-beyaz-kırmızı çiçeklerle balkonları süslü bir yazı!..
Cappuccinolarımız da hazırsa başlayalım.
Güzel gezimize Pompei turuyla başlıyoruz. Pompei, dünyanın en eski antik kentlerinden biri, Napoli'ye bağlı. Toplam alanı 66 hektar. M.Ö.8. yy.a dek dayanan ve 1748'te başlayan kazılarla üçte biri gün yüzüne çıkan bu kentin, gördüğüm kadarıyla bile, günümüz Türkiye'sinin şehircilik anlayışına fark atabileciğini söyleyebilirim. Eskiden bir liman kenti olan Pompei, şu an deniz seviyesinden 2km yukarıda. M.S. 24 Ağustos 79'da Vezüv Yanardağı patlıyor ve lavların çıkardığı küller Pompei'nin üstüne yağıyor .20.000 nüfuslu şehirde, kendine çok güvenen ve Pompei'ye gönülden bağlı 2000 Pompeili ölüyor. Bu kişiler patlama sırasında ne iş yapıyorlarsa o şekilde kalıyorlar. Atölyesinde çalışırken patlamaya yakalanmış ve tezgahın üzerinde yatan Pompeiliyi görünce hayrete düşmemek imkansız. Sanki patlama çok yakında olmuş gibi. Pompei'de hayat hala akıyor sanki. Burası önemli bir ticaret ve zevk-i sefa kenti. Zeytinyağı ve şarap üretimi için tüccarların gözdesi bir kentmiş. Patlamanın burada süre gelen ahlaksızlar sonuncunda meydana geldiğine inanılmakta. Zenginlik, Pompei'de de başa bela. 3000 metrekare büyüklüğünde bir ev gördük. Antrede bir havuz var.Tavan açık. Yağmur sularının daha sonra içme suyu olarak kullanılması için yaptırılmış. Kimi evlerden dükkanlara geçiş var. Pompei'nin fırınlarından evlere ekmek servisi yapılıyormuş. Harika şarap evleri ve akıl almaz güzellikte hamamları var. Hamamdan çıkanların doğruca şarap evlerine gittiği söyleniyor. Zenginlik ve zevk-i sefa içinde yaşayan Pompeililerin maalesef ömürleri pek uzun değil. Kadınlar en fazla 29, erkekler ise en fazla 40 yaşına dek yaşamışlar. Sebebiyse içme suyunun kurşun borularla dağıtılması. Kadınlar kısa boylu ; fakat çok güzellermiş. Bu konuda ikna oldum çünkü burada bir geneleve giriverdik. Taş yataklar küçücüktü. Neredeyse hiç etkilenmemişti patlamadan burası . Vaktiyle 25 tane olan genelevlerden biriydi. Kadınlar burada uluyarak kendilerini belli ediyorlarmış. Erkekler tek sıra halinde teker teker içeri alınıyor ve içeri girdiklerinde tıpkı bir restoran menüsünden seçer gibi, duvardaki menüden istiyorlarmış. Pompei'de her şey ama her şey düşünülmüş. Caddelerin parke taşları arasında küçük kırık aytaşları var. Dolunayda yollar aydınlanıyormuş . Aynı gece otelimizin penceresinden baktım da Pompei ışıklar içinde olmalıydı.
Sırada anlatmak için sabırsızlandığım, İtalya'nın yaramaz çocuğu Napoli. Burası için ''Napoli'yi gör, sonra öl'' deniyormuş. Yani Napoli'yi görmeden ölme. Bence Floransa için denilse daha doğru. Burası İtalya'nın 3.büyük ve ülkede en çok ziyaret edilen 5.kenti. Burayı biraz İzmir'e biraz Karaköy'e benzettim. Napoli'yi mafya idare ediyor. Napoliler duymasın ama pek sevilmiyorlarmış da italya'da. Güzel olmasına güzel ama sanki şehir daha çok arka sokak tedirginliği yaşatıyor insana. Zaten kaçak yaşamayı ve macerayı da seviyorlarmış. Kurallara uyan yok gibi birşey. Sokakta vuruk olmayan araba görmek imkansız. Sinyal vermiyor ve kask takmıyolar. Trafik cezalarından polisinin gözüne baka baka yırtar, otobüslere biletsiz binerlermiş. Polis de zaten uğraşmıyormuş onlarla. Balkonda çamaşırı da bir tek burada görüyoruz. Kendine özgü bir şehir burası.
Pizza Napoli'de doğmuş. Pizza ve esspressonun en güzelini Napoli'de tadabilirsiniz dedi rehberimiz; ancak buna fırsatımız olmadı. Sizin aklınızda bulunsun derim.
Bir Napolili önce Napolili sonra İtalyanım dermiş. Ve sıkı durun türklere de kardeşim diyorlarmış. Trafikte emniyet kemeri resmi baskılı beyaz tişörtler giymeleri sanırım kardeş olabileceğimizi kanıtlar. Aman tanrım bu tişört nasıl da biz türklerin aklına gelmez.
Dünya'nın en küçük devleti neresidir? Vatikan, Roma'da şehrinde bulunan ve hristiyanlığın katolik mezhebinin yönetim merkezi olan bir devlet. Hem bir şehir hem bir ülke. Burası dünyanın en yüzölçümü bakımından en küçük ülkesi belki ama tüm dünyayı etkileyecek kararlar da burada alınıyor. Kendine ait radyo kanalı, postanesi, kütüphanesi vs. var. Devlet başkanı Papa. Uzun kuyruklar sonucundan x-ray'den geçerek bu büyülü şehre adımınızı atarak St.Pietro Katedrali'nin içine giriyorsunuz. Burayı gezebilmek için şort, kısa etek,kolları açıkta bırakacak şekilde giyinmiş olmamalısınız. Dünyanın her yerinden turist grupları var. Biz de grup olarak en fazla burada kaybolmaktan korktuk sanırım. İçeride hem sessiz olmalısınız hem fotoğraf çekmelisiniz hem de rehberinizi dinlemeli hem de kaybolmamalısınız. Sanırım en büyük sınavı burada verdik. Vatikan duvarların sütunların arasında bir şehir. Kolonların üzerindeki heykellerde ermiş ve peygamberler simgeleniyor. 288 kolon, 144 heykel var. Meydanın genişliği 240 metre. Vatikan'da ayinler latince yapılıyor.
Tarihi mi seversiniz? Konstantin'in kafasında ikinci bir İstanbul yaramak var. Ve işte karşınızda ROMA. Bütün yollar Roma'ya mı çıkıyor? Roma şehrinin 36 giriş yolu var. Bu da bu sözü doğrular nitelikte. Çeşmeler, heykeller o kadar çok ve zamanını yaşatıyor ki size, sanki bir yerden Neron çıkıp geliverecekmiş gibi. Roma sokaklarında her an bir dönem filminin içindesiniz gibi. Her şey yerli yerinde. Roma'da eski binaları yıkamıyor, ancak yenileyebiliyorsunuz. (İstanbul'a daha çok acıyor insan bunları duydukça.) E hal böyle olunca 5 milyonluk Roma'ya her yıl 26 milyon turist geliyor. Balkonları, özellikle Roma'da ve müzik festivaliyle ünlü San Remo'da çiçekli görebilirsiniz. Romalılar rahat, geniş ve sıcak insanlar. İtalya'da devlet daireleri 13.00ten sonra kapalı. Dükkanlar da 13.00-16.00 arası kapalı.
Roma'yı yürüyerek gezmek mümkün. Ancak çantanıza dikkat etmelisiniz. Napoli'nin adı çıkmış diyesi geliyor insanın; ama Roma'da hırsızlık meşhur ve ustaca. Özellikle metroya dikkat etmeli. Çok şükür metroda bir şey olmadı ; ancak daha emniyetli görünen, üstelik kameralar da bulunan otelimizin kahvaltı salonunda, maalesef grubumuzdan bir hanımın çantasını kapıverdiler. İnsanlar o kadar normal karşılıyorlar ki otel yönetimi ilgilenmedi bile. Metroyla Roma'nın simgelerinden Colosseo, bizim bildiğimiz adıyla Colosseum'a geldik. Colosseum heykelli sütunlar demek. Toplam kapasitesi 80.000 kişi olan bu arena, spor ve tiyatro gösterileri için yapılmış olsa da gladyatör dövüşlerine tahsis olmuş zamanla.
Roma'yı çok sevdik ve tekrar gelmek istiyoruz. O zaman doğru Trevi Çeşmesi'ne. Roma'daki 300'e yakın çeşmeden en ünlüsü. Sırtımızı çeşmeye dönüp sağ başparmağımızın üstüne koyduğumuz madeni parayı , sol omzumuzun üstünden çeşmeye atıyoruz. Roma'ya tekrar gelebilmek için bu. Çeşme daha çok Aşk Çeşmesi adıyla anılıyor. Sebebi de burada çekilmiş aşk filmleri. Buradan yürüyerek sanatçılarla dolu Navona meydanındaki şık kafe restoranlarda pizza ve makarna yiyebilirsiniz. Roma dondurmasını çok sevdiğimi söyleyemem. Bence iştahınızı Floransa'ya saklayın. İspanyol Merdivenleri de dünyanın belki de en meşhur merdivenleri. Adını , yakınındaki İspanyol Büyükelçiliğinden almış. Herkes basamaklara oturmuş fotoğraf çektiriyor. Kimileri gitar çalıyor. Roma 'da hayat, çeşmelerindeki su gibi sürekli akıp gidiyor.
İtalya'nın Toscana bölgesine yolculuk zamanı. Roma'da, Vatikan'da, Venedik'te neyle karşılaşacağınızı biliyorsunuz belki ama Floransa'da fazlasını bulmak mümkün. Öncelikle Michalangelo tepesinde bir fotoğrafımız olmalı. Bu tepedeki görüntüyü size aktarabilmem pek zor olacak. Yeni bir yer gördüğümde ister istemez İstanbul'la kıyaslarım. ''Ama İstanbul gibisi yok '' la biter bu kıyaslamalarım. Beni en çok zorlayan kıyaslama burada oldu diyebilirim. Floransa ilk görüşte aşk gibi. Birkaç saat gezdikten sonra da Floransalıymışım hissine kapılıverdim. Sanatı seviyorsanız Floransa'ya hoşgeldiniz. Rönesans burada doğuyor. Kentin simgesi mor menekşe. Bir çiçek gibi açılıp gelişmek anlamında mor menekşeyi Floransa'yla özdeşleştirmişler . 500.000 nüfuslu şehrin ortasından Arno nehri geçiyor. Michalangelo ve Leonardo Da Vinci şehrin, kesinlikle asıl sahipleri. Ve meşhur Medici ailesi. Yerel ve zengin bir aile olan bu aile, 400 yıl Floransa'yı yönetmiş. Şehrin sanat hayatına olumlu katkılarda bulunmuşlar.Malvarlıklarını sanata özgülemişler. Ancak bu aileyi Floransalılar pek sevmiyor. Michalangelo ve Leonarda kiliseye karşılar. Kilisenin halkı gerçek hayattan uzaklaştırdığını ve insanlara, yerine getiremeyecekleri yükler yüklediklerini savunuyorlar. Tepki çekmek için de Michalangelo çıplak Davud heykelleri yapıyor. Bu heykelin hem orijinali hem de kopyaları var. Şehrin simgelerinden biri de Davud heykeli. Floransa'nın Duomo Katedrali Santa Maria Del Fiore de oldukça görkemli bir yapı. Buradaki vaftizhane ve 3 kapısından biri olan cennet kapısı da görülmeye değer. Buradan yürüyerek ulaşabileceğiniz harika bir restoran biliyorum. Osteria Dell Agnolo. Tiramisu bu restoranda icat olmuş. Pek de lezzetli. Üstelik günlerdir pizza ve makarna yemekten bıkmışsanız, burada sebze çorbası yiyebilirsiniz. Floransa'dan ayrılmak zor olacak ; ama şimdi San Gimignano,Siena ve Pisa'ya gidiyoruz. Bakalım kule yıkılmış mı?
Hala Toscana bölgesindeyiz. Çevre bilimcilere göre burada yeşilin 600 çeşit tonu var. Burası üzüm ve zeytinyağı için önemli bir bölge. İtalya'da iyi zeytinden yağ yapılıyor. Yediğiniz zeytinler pek tatsız. Zaten kahvaltıda italyanlar zeytin yemiyorlar. San Gimignano Siena'ya bağlı bir ortaçağ kasabası. Denizden 325 metre uzaktayız. Buraya Ortaçağ'ın Manhattan'ı deniyor. Şu an yalnızca 7800 kişi yaşamakta. Her şey ilk günkü gibi. Eminim bu 7800 kişinin içinde bir türk yok. Zira rezidanslar,toplu konutlar mazallah... Sadece doğalgaz gelince şehre küçük ve zorunlu bir tahribat olmuş.
Sevgili Pisa Kulesi yetişebildim, şükür düşmemişsin. Ancak eğik olmasan seni görmeye kim gelirdi bilemiyorum. Daha güzel yerler gördüğümüzü itiraf etmeliyim. Pisa Kulesi de İtalya'nın simgelerinden, görmeden gitmek olmaz. Tarih boyunca Floransa ve Pisa arasında hep düşmanlık olmuş. Ben, tabii ki Floransa'yı tutuyorum. Hatta Floransalılar ''Kapının eşiğinde bir Pisalı olmasındansa, evin içinde bir ölü olmasını tercih ederim'' diyorlarmış. Floransa Toscana bölgesinin tam ortasında. Pisa bir liman kentiymiş; şimsiyse denizden uzak. Vaftizhane, kilise ve kule birarada. Yılda 12 milyon turist sadece Pisa'ya geliyormuş. Pisa aynı zamanda bir üniversite kenti. Kulenin yapımında ilk üç kat çıkıldıktan sonra kule eğilmeye başlamış. Yumuşak ve kaygan bir zemin olduğu için bu eğilme. Eğim nispeten durdurulmuş. Kulenin etrafındaki ziyaretçilerin de elleriyle kuleyi düzeltme(!) çabalarını da unutmamalı tabii.
Biraz da romantizm zamanı. Karayla ilgisi olmayan güzel şehir Venedik. Burası bir deniz cumhuriyeti. Vapurettolarla kısa bir yolcuğun ardından Venedik'e ulaşıyoruz. Şehir karadan 4,5 km uzaklıktaki. 160 kanal ve 440 köprüsü var. 118 adasından büyük 8 ada üstüne kurulu. Kanallardaki suyun en fazla yüksekliği 2-3 metre kadar. Yılda 15 milyon turist burayı ziyaret ediyor. Tadilat halinde gördüğümüz İşkence Köprüsü en bilindik köprüsü. San Marco Meydanı'nda çan sesleri, sanki dar sokaklara dağılmak için bir işaret. Sokaklar dar ve labirent gibi. Okları takip ederek San Marco'yu bulmak mümkün. Venedik'te Murano Adası'nda yapılan cam takı ve objeler meşhur. Gondollar ve maskeler en önemli iki simge. Şiir gibi bir şehir. Canlı heykelleri en çok burada gördüm. Sokak müzisyenlerini de. Dilinize bir şarkı dolanmadan yürümek zor gibi. Ancak diğer şehirlerine göre İtalya'nın, daha pahalı. Şehri her an su basabilir. Bunun için yer yer hazırlanmış platformlar sokak ortasında durmakta. Gerektiğinde hemen dizebilmek için. Gondollar da kısa seyahat için birazcık pahalı olsa da binmeden dönmeyin. Gondolcudan bir de şarkı söylemesini isterseniz ayrıca para istiyormuş.
.Birinci önceliğiniz o şehirle ilgili yapılması gereken şeylerin yapılması olsun. Bizim oralarda bir benzetme vardır. Örneğin İstanbul'da hakkıyla gezip tozmuşsanız bu gezmeniz için ''İstanbul'u ayağına giymiş'' denir. Siz de ÇİZMEyi ayağınıza giyin.:)
İtalya ne bir haftaya ne de satırlara sığacak gibi. Mutlaka görün derim. Sevgiyle kalın CIAO!.. (çav)










Bugün yılbaşı !

Merhabalar sevgili okur,
Uzun zamandır bir blog yazma niyetindeyim. Yaklaşık 6 aydır adım da hazırdı.
Niye ''Derya'nın B Planı'', zaman içinde anlamını bulur diye umuyorum...

Ve işte ilk yazım.
Özellikle bugün olmalı. Çünkü  bugün yılbaşı !!!
Nasıl mı? Memleketim Giresun'da 14 Mart, halk takvimine göre 1 Mart sayılır. Çocukken anneannem ''Bugün martın biri '' derdi de bir anlam veremezdim. Sonra da üst katında oturan bizim zilimizi çalar, kardeşimi ve beni erken saatte uyandırır ''Kimse gelmeden gelin hadi'' derdi. Kapıdan içeri de girmemiz gerekirdi. Bize çikolata ikram ederdi. Derin de bir ''ohh'' çekerdi.
Bütün bunlar anneannemin 1 yıl boyunca (bir dahaki 14 Marta'a dek) yılının bereketli geçmesi içindi.
Bu rum kökenli bir Giresun adeti. Adına da ''mart bozma'' deniliyor. Ev halkı dışından birinin , o sabah eve kimse gelmeden kapıdan içeri girmesi gerekir. Giresun'da o sabah bir telaştır gider. Tıpkı anneanneminki gibi...Çünkü kişinin ayağı denenir. ''Ooo başıma şu şu işler gelmişti. Kesin falancanın ayağından.'' :)
Örneğin lisedeyken can arkadaşım Ayşegül'ün annesi  Mürşideciğim ayağımı denemiş de ondan sonraki seneler de özel istek üstüne gidiverdim. Çok çok iyi gelmişim :) (Ehem ehem sevgili okur :) )
Kimse gelmeyecekse de kendiniz çıkar; ekmek, şeker, su alır evinize girersiniz. Denizden eve su da taşınırmış güzel memleketimde. Eve serpiştirilirmiş deniz suyu. Giresun'un apartmanlara teslim olmadığı zamana aitti sanırım. Acaba yarın Kadıköy iskelesine inip, apartman katı için denesem mi? Bilemedim...
Bütün bunlar bereket için...

   Ha bir de  ''Çoban tekerlemesi'' davası var. Bünyamin Sürmeli yokken, meteoroloji anlık haber vermezken çoban tekerlemesi vardı sevgili okur. :) Çoban tekerlemesi de 12 gün boyunca tutulacak bir hava tahmin raporudur denebilir. Üstelik 12 günde 1 yıllık.. Tamam sırrını vereceğim. :) 1 Mart'ta hava nasıl geçerse 2012 mart ayında havalar öyle geçecektir. Tamı tamına not edilmelidir. Öğlene kadar nasılsa hava, mart ayının ilk günlerinde öyle geçer gibi. Şubat 2013'e kadar gelirsiniz böylece çoban tekerlemesinde.

  Benim bloğuma da bereket getirmesi açısından ilk yazım için bugünü seçtim.
Hem size de uğur getirsin. Bakalım  bloğumun ilk ziyaretini kim yapacak? Daha doğrusu ilk kaydı... Ayağı denenecektir ona göre..;-) Çikolata pasta benden bu ilk özel misafirime...
Yeni yılınız kutlu olsun!..Bereketle, sağlıkla, huzurla...

''Yapraklara dallara, yeşillere allara..Nice nice yıllara''


Not: Ben sanırım pudra şekeri alacağım yarın..:) Sevgiler