16 Mayıs 2012 Çarşamba

param pam pam !..





Sevgili okur , bu kez kalemi aşkla aldım elime.
Severek okuyormuşsunuz , sağolunuz.. Muchas gracias !.. (Öpücük efektli teşekkürler)
Sevil'e doğru gideceğiz.. Demem ondan..

...

Efendim, 7 Mayıs'ta izlediğim ''Bir Şölendir Opera'' serisinin son izletisi  ''Aşk Asi Bir Kuştur- Carmen '' i sizlere  aktarmak için epeydir sabırsızlanmaktayım.
3. ve son gösteri 15 Mayıs'ta Kenter Tiyatrosu'nda temsil edildi.
Telif haklarına ve sanatçıya, seyircisine saygımdan bugünü, son temsili bekledim.

Kadıköy' deki Süreyya Operası'nın tılsımlı atmosferinde izlemek ayrı bir keyif tabii.
İzletiye neredeyse 1 saat önceden gittim, yerime oturdum. Sağ tarafımdaki iki hanım, önceden izledikleri Carmen'ler üzerine kıyaslamalar yaparken, sol tarafımda oturan beyler buradan çıkınca gidecekleri tiyatro oyununa yetişip yetişemeyeceklerini konuşuyorlardı.
Aman tanrım ben hangi ülkedeyim?
Siz de şimdiden hayretler içindeyseniz , buyrun sevgili okur. Ali Poyrazoğlu anlatımıyla Carmen'den parçalar izleyelim.

...

Eski bir Yemen masalına göre,  bir gün Yağmur Tanrısının oğlu hayata küsüvermiş. Dünya işleriyle ilgilenemeyecek kadar bu duruma üzülmüş Yağmur Tanrısı. Bir kuraklıktır gitmiş yeryüzünde, Yağmur Tanrısı fırtınayı , karı, yağmuru, oğluna üzüldüğünden kesince; ekinler kurumuş, toprak çoraklaşmış, hayvanlar susuzluktan ölüvermiş, salgın hastalıklar başlamış.
Çıkmışlar tanrının huzuruna insanlar,  ''Eyy yağmur tanrısı, perişanız. Ne olur yağmur yağdır. ''
(Emel Sayın'ın Yağdır Mevlam Su şarkısına klip çekilse yeriymiş)
Yağmur Tanrısının cevabı şu olmuş: Yağmur yağdırmamı istiyorsanız, oğlumu güldürün. O zaman eski bereket yerini bulur.
İnsanlar çıkmışlar dağlara tepelere, renk veren bitkileri yüzlerine sürmüşler,  hayvan postları giymişler, kimi çiçekleri saçlarına takmışlar. Bu insanlar topluca tanrının huzuruna çıkarak , doğada duydukları sesleri taklit etmeye başlamışlar, ve hayvanları. Taşları birbirine tokuşturmuşlar. Bu gösteri Yağmur Tanrısının bunalımlı oğlunun öylesine hoşuna gitmiş ki , birden kahkahalarla gülmeye başlamış. Oğlunun mutluluğunu gören Yağmur Tanrısı gözyaşlarına boğulmuş,  yeryüzüne şakır şakır yağmur yağmış. İnsanların topluca yaptıkları bu ritüelden gösteri sanatları doğmuş.

...

Fransız yazar Merimee'nin romanından , yine fransız  besteci Bizet'in  operasını yaptığı, dünyaca ünlü eseri Carmen'in prömiyeri Paris'te Opera Komik'te 1875 temsil edilmiş. 1830'larda İspanya Sevil'de geçen hikayedeki baş kahraman , Carmen adındaki ateşli bir çingene ve tütün işçisidir. Oldukça serbest olan bu genç kadın, gönlünün istediğiyle sevişmekten çekinmez ve  ilkin bir onbaşı olan Don Jose'yi kandırır. Don Jose, Carmen uğruna önce nişanlısından ayrılır, sonra kendisinden üst rütbedeki askerlerin emirlerine karşı gelip, bir kaçakçı ekibin üyesi olur. Zamanla Carmen , Don Jose'den sıkılıp, bir boğa güreşçisi olan Escamillo ile birlikte olur. Don Jose , çılgına döner ve arenada, bıçakla Carmen'i öldürür. 4 perdelik bu eser elbette bu kadarla anlatılamayacak kadar görsellik ve müzikle örülü.
Gerisini sizin merakınıza bırakıyorum.

Pekiyi , bu operanın ilk gösteriminden sonra , Paris'te alelacele kaldırıldığını, afişlerinin indirildiğini,  eleştirmenler ve halk tarafından , ahlak dışı  ve basit bulunduğunu biliyor muydunuz?
Ve bu olayların ardından , bestecisi Bizet'nin üç ay sonra , henüz 37 yaşındayken kahrından öldüğünü. Carmen'in ,  müzikleriyle dünyada en çok izlenen ve birçok sanat dalına uyarlanan opera olduğunu da görememiştir.
Bundan çok, yine Ali Poyrazoğlu ustanın söylemesine göre , Bizet İspanya'yı görmeden bu eseri hazırlamıştır.
Aşağıda göstereceğim videolara bakınca , hayal gücü budur demekten başka birşey diyemiyor insan.
İşte Yağmur Tanrısının oğlu iyi ki bunalımlıymış, çatlasın da patlasın diyorum.

...

 Yıl 1888, aylardan aralık.  İstanbul Beyoğlu'nda 3 tane  opera var. Şu anda Ferhan Şensoy'a ait olan Ortaoyuncular- SES Tiyatrosu' na Carmen geliyor. Ancak bu bir kukla operası. İnsan boyundaki kuklaları, mum ışığında oynatıyor Mr. Holden'in opera topluluğu. İstanbul'da ne kadar zampara varsa, bıyıklarını briyantinleyen Carmen'i görmeye gidiyor. Birkaç ay boyunca İstanbul'da kalan Carmen'e, her akşam gelen birisi var. Tünel'de fotoğrafhanesi olan Onnik Efendi. Onnik Efendi,  Carmen'e aşık oluyor. Bir temsil sırasında sahneye gül atan başka bir beyefendiyi neredeyse öldürecek. Bu olaydan sonra , operanın kapısında zaptiyeler  bekliyor.  Tarih 25 Şubat 1888, Carmen'in  İstanbul'daki son gösterisi. Ertesi gün opera, gemiyle İskenderiye'ye gidecek. Gece tiyatro soyuluyor. Bir tek Carmen'in kuklası çalınmış. Zaptiyeler dosdoğru Onnik Efendinin fotoğrafhanesine gidiyorlar. Fotoğrafhanenin üst katı Onnik Efendinin evi. Onnik Efendi kukla Carmen'e beşibiryerdeyi takmış, gelinlik giydirmiş, halvet halindeler. Zaptiyeler Onnik Efendiyi karakola, kukla Carmen'i de zührevi hastalıklar hastanesine gönderiyorlar.
İnanmadınız değil mi?
Ali poyrazoğlu bu hikayeyi anlatırken 27 Şubat 1888 tarihli, İstanbul'da yayınlanan Harold ve Levan gazetelerinde yayınlandığını söyledi.
Gerek bu ülkede yaşanması, gerekse konunun AŞK olması, ''OLMAZ diye bir şey yoktur.'' dedirtiyor.

...

Hem Carmen'in hem de dünya opera tarihinin en meşhur aryasıyla bitiriyorum yazımı..


Param pam pam  ... Param pam pam
Param pam papa papa ..pam pam pam ..

''Aşk asi bir kuştur.
Onu kimse evcilleştiremez.''

...

Hayatınızdaki her şeyi aşkla yapabilme lüksüne sahip olabilmeniz temennisiyle..
Ayağınız takılırsa, düşeceğiniz AŞK olsun!..:)


...


Bu yazıyı okurken ne izlemeseniz olmaz sevgili okur?
                                       

       Meraklısına not: Yazının başlangıcındaki görsel, tarafımdan ve canson kağıtlar ve makara ipliği kullanılarak renklendirilmiştir.