29 Ağustos 2013 Perşembe

Datça Yollarında Bir Ciddik Kuşu

Selamlar Sevgili Okur,
Her şey dilediğinizcedir umarım. 
Datça yazımız, yazın  en sıcaklarına  kaldı.. 
Ne güzel bir eşseslilik o öyle.. Yaz !..

...

Birazdan okuyacaklarınız, benim için çok çok özel birisi için gelsin . Manevi babam için.
O, artık bu dünyadaki  çiçekleri deremiyor. Ve ben , o , dünyamızdan gitmemiş gibi davranmakta ısrar ediyorum.

...

Eminim orada da harikulade bir bahçeniz var. En azından birkaç saksıda çiçekleriniz, bir balkonunuz mutlaka var.
Odanızda bile çiçek fotoğrafları, çalışma masanızın camının altında.
Öyle tutkuyla seviyorsunuz çiçekleri ,  ki ''çiçek gibi'' derdiniz en sevdiğiniz şeylere..

Notlarınız karmaşık ; ama ''kendi içinde düzenli''  :)   ; tıpkı eski , günlük telaşlarınız gibi.. 
O telaşlar ki hiç bitmeyecekmiş gibiydiler. 
Düzeninizi, eşsiz sohbetiniz, burnunuzu çeke çeke ağlarken kahkalarla gülmenizi , ''O kadar ! '' deyişinizi öyle özledim ki.. 

Öyle özledim ki  sizi.

...
Üniversiteye başladığım yıl  '' Datça yollarında kırlangıç '' benzetmesini yapmıştı manevi babam benim için..Datça'yı da biriyle özdeşleştirmişti. 

O zaman hiç görmemiştim burayı.. Bildim bileli gitmek isterim.  O da bilirdi  bunu. Bir türlü kısmet olmuyordu işte.  Hatta görmeden yazısını bile yazdım anımsarsınız, Datça'nın . Gitmiş gibi , sokaklarında dolanmış gibi yazdım. 

Şimdi manevi babamla benim Datça'mızı yazıyorum size.. Dilerim ''çiçek gibi '' olur. :)

...

Datça balı  ve  bademiyle meşhur. Ancak ben  ilk , yolunun methini duydum. :)
Hatta öyle bir anlatılıyordu ki sanırsınız üç beş şanslı kişi buraya ulaşmış, onlar  da geri dönmemişler ...

Şahane bükleri gezmem diyorsanız ve Bodrum da varsa programınızda, suya sabuna dokunmadan Datça'yı gezebilirsiniz. Bodrum'dan Datça'ya feribot var. Mevsime göre sefer sayısı değişiyor. 
1,5 saatlik bir yolculuğun ardından varıyorsunuz. Şehrin merkezinden uzakta bırakıyor feribot ve merkeze servislerle ulaşıyorsunuz.  

Ve işte karşınızda, kapının önünde çocuklarını torunlarını  bekleyen bir anneanne  gibi sizi bekleyen Datça.
Havası,  sanki diğer Muğla ilçeleriyle karışmıyormuş gibi ..
Suyunun bambaşka olduğu kesin !
Öyle kendine has. 

Bir değişik his içimde.. 
Bana ait , çok eski bir şeyi almaya gelmişim gibi.. 
Benim payıma birşeyler düşmüş gibi..

...

Bir an önce Eski Datça'ya kavuşmak isteği içimde. 
Hayalimden az mı çok mu ?
Can Baba'nın yarım kalan şarabını birileri içmiş mi? :)

Evet o bildiğiniz, kafeye gidiyoruz ilkin , meydandaki.
Can Yücel 'e saygı duruşu.. 
Duvarda resmi, fotoğrafı, şiirleri , cam bir bölmenin içinde Can Baba'nın yarım kalan şarabı. 
Bu mekan iyi ki var. Yoksa Can Baba' ya dair pek birşey bulamıyorsunuz Eski Datça 'da. 
Aile halen yaşamaya devam ettiğinden CAN EVİ' nde , Can Baba'nın ölüm tarihi olan 12 Ağustos ve özel araştırma için aldığınız izinli zamanlar  dışında evi gezmek de mümkün değil. 
'' Ben olsam neler neler yapardım '' demekten kendimi alamıyorum.  
Neyse...

                             


                                         


 



Eski Datça'nın sokaklarında bir elimden Can Baba, bir elimden manevi babam tutuyormuşçasına yürüyorum. Öyle sıcak öyleee sıcak, kalbimden daha  çok sıcak değil . 
Ben ki çocuğunun adını CAN BABA koyacak kadar tutkuyla seven biriydim şairi, nasıl ısınmam çiçeklenmem burda.. Var beni de taş duvarlara tutunmuş bir begonvil say !..

                                
                             


Belediyeden ricamdır. Ne olur en azından haftada bir gün ''Başka Türlü Birşey '' çalsın hoperlörden. 
Bir dahaki gelişimi , haftanın o gününe getirmezsen neyim :)

O davudi sesi bu taş evlerin duvarlarına çarpmış .. Bunu duyumsayarak büklere doğru yola devam ediyoruz. 
...

Şimdi buradan sevgili coğrafya öğretmenlerime seslenmek istiyorum.  

'' Çocuklar yarın size Datça yarımadasını anlatacağım. Herkes yarın şık olsun, erkeklerin frak giymesi mecburidir. Tören ve saygı duruşunun  hemen ardından derse geçeceğiz ''  

Ben açıkçası bunu beklerdim. Öyle basitçe geçilecek gibi değil. 

Tanrı oya gibi işleyecek koylarla, büklerle  kıyıları ve bunu Türkiye' ye nasip edecek; sen de bunu öyle gelir geçer anlatacaksın olacak iş değil. Saygı duruşu şart.  

Hangi büke gidelim derseniz tamamen size kalmış. Zira tanrı öylesine cömert davranmış ki ''Büklerden bük beğen ''.
Biz Knidos' a kadar gittik. Knidos'un da özelliği bir tarafında Akdeniz suları bir tarafta ege suları olan bir antik kent olması. 
Özellikle Knidos'ta büyülenmemek elde değil. 
Yolun oldukça virajlı ve dar olduğu uyarısını da yapmalı.  Çok yer görmek adına zamanı iyi değerlendirin ve hava kararmadan dönüşe geçin derim. 
Tekne turuna mı çıkalım, araba mı kiralayalım da bükleri gezelim derseniz  arabayı tavsiye ederim. O güzelim ege köylerinden mutlaka geçmelisiniz. 
Köylerin mezarlığı bile sempatik inanır mısınız ? 
Kahvehaneleri ve kahvehane cemaatini varın siz düşünün..  ''Çiçek gibi '' :)






...

Datça'nın merkezinde denize girilebiliyor. Balık lokantalarının kumsalı gündüz plaj gibi hizmet veriyor. Akşama doğru şezlonglar toplanıyor ve restoran masa sandalyeleri kuma atılıyor. 
Hüsnü'nün Yeri'ni size tavsiye edebilirim. Sinarit yiyin, lagos yiyin , akya yiyin.. (Hayatımda yediğim en güzel karides de burada olabilir. Bir güzel tavsiye daha :)  )
Bir giresunlu deniz delisi olarak ege balıklarına geçer not veriyorum. ( Anne bugün Vedat Milorculuk oynadık : ) )



...

Balık restoranlarından arkadaki caddeye geçerken ,   el sanatları ürünleri satılan tezgahları geziyoruz. Tezgahlardan birinin sahibi tatlı mı tatlı bir hanım. Emel hanımın el emeklerinin yanında bir de kitaplar var tezgahta. Yazarın adı hemen çağrışım yapıyor. Gündüz Eski Datça meydanında  gördüğümüz durağa adı verilen beyefendinin adı.. Meğer  Emel hanımın eşiymiş. Nihat Akkaraca'nın   '' Datça' da Zaman '' adlı kitabında Datça'nın insan  hikayeleri anlatılıyor. Nihat bey tam anlamıyla Datça'nın kitabını yazmış. Ertesi gün plajda okumaya başlayınca , Datça insanının yüzü neden gülüyor daha iyi anlıyorum. 

...



Toz
Toprak
Çer
Çöp
Ve yağmur eskisi
Ve altındayken böyle
Sana karşın seni sevmenin…
Cumadan beri
Istesen de sen
Ölmek,
Cumadan beri
Ölmek,
Nerdeee
Neerde ölmek
Çimleniyorum sevgilim
Ve böbreğimde bişey Çim çim çim
Ben galiba böyle, Güler,
Sana yeşillenerek öleceğim

CAN YÜCEL


Hadi bu güzel şiirden sonra kapatıp gidelim ..:)
Ben daha başka ne diyeyim ? 



...

 Bu yazıyı yazarken ne dinledim ?



                                         

                                          


21 Ağustos 2013 Çarşamba

Gümüşlük , Yeni Sevgilim


Uzuuun bir aradan sonra tekrar merhaba.
Sevgili canım okurum,  desenize '' Ne zaman sıklıkla yazdın ki zaten ? ''
Sizlere de yansımasını umut ettiğim bir aydınlıkla yazıyorum..
Nadiren olur ne yazacağını bilememek.. Sanırım aynı şeyleri hissetmeyi gönülden diliyorum.
Birçok kentle , köyle, kasabayla, hatta bir sokakla, sadece bir kafeyle bile aşk yaşayabilir insan.
Eminim size de oluyordur. Adım attığınız andan itibaren kendinizi oralı gibi hissettiğiniz, defalarca gelmeyi,anında planladığınız. Hatta yerleşmeyi bile ...
Bozcaada sanırım seni birazcık aldatıyorum.. Ve işte '' Gümüşlük '' , yeni sevgilim.

...

Soranlara , '' Bodrum' dayım'' demenin haksızlık olduğunu düşünüyorum Gümüşlük için.
Çünkü Bodrum'dan fazlası.
Baksanıza adı bile ayrı güzel...
Bodrum yarımadasının batı ucundaki bu güzelim beldenin,  antik çağlardaki adı  Myndos' dur ve Myndos'un arkasındaki  tepelerde gümüş ocakları olduğu söylenir.

( Türkçe rockın mutfak kısmındaki babası Turgut Berkes'in Myndos diye eski bir şarkısı vardı ..
Lisedeydim , yeni yetmeydim de Myndos neresi bilmeden , şarkıyı  pek bi severdim..)

Çok iddialı olacak belki;  ama bu zamana dek  gördüğüm en güzel günbatımının Gümüşlük'te olduğunu söylemeliyim. Günbatımında  denizin aldığı renkten sebeple beldenin ''Gümüşlük'' adını aldığını düşünmüştüm.
Böyle olsa daha romantik olmaz mıydı ?
Hadi öyle olduğunu varsayalım :)

Buraya adımımı atar atmaz, 1980'leri yaşadığımız hissine  kapıldım.  Evet kesinlikle o ''Nerde o eski
Bodrum? '' ları yaşayacaktım burada. Akşam yemeğinde garsonumuzdan 10 sene daha ileride olduğumuzu öğrenince bir tebessümdür yayıldı.. ''Burası  1970'lerin Bodrum'u. ''


 
 
 
 
 
 


Yıldızların otellere değil de gökyüzüne daha yakıştığına inanıyorsanız, doğru yerdesiniz.
Burada abartılı, , lüks, fazla,  gereğinden çok konforlu hiçbir şey yok.
Geceleyin dalga sesiyle uyumanın verdiği hazzın yerine başka  bir şey koyamıyorsanız hoşgeldiniz Gümüşlük'e.

Diğer seyahatlerinizde zamanı neye göre ayarlarsınız bilmem ; ama burada zamanı günbatımına göre ayarlayacağınız kesin. O kadar güzel ki mübarek, işi gücü bırakıp seyre dalıyorsunuz. Yetmiyor başka alemlere dalıyorsunuz.
Bu toprakların bir parçası olduğunuz için teşekkür ediyorsunuz. Ne bileyim aşka inanmıyorsanız, inanıveriyorsunuz. Kendi gücünüze inanıyorsunuz.
Beklediğiniz, gelmeyeceğine içten içe inandığınız, yine de beklediğiniz  şey ya da  kimse her ne ise , orada , tam da o anda gelecek gibi sanki..
Yalın olan her şeyin, en güzel olduğunu kanıtlar gibi doğa.

Size cici birkaç  öneri. İlki   Limon Gümüşlük..
Elbette güzel bir yer. Ancak beklentimin altında buldum. Sanırım çok fazla şey okumamak gerek bir yerle ilgili.  Belki de tesadüfen girseydim bu mekana daha  fazla sevecektim. Denizden uzakta olmasının da etkisi var elbet bunda. Derya'dan (!) denizden uzaklaşmayalım sevgili okur. Limon Gümüşlük, Gümüşlük yalısına yürüme mesafesinde  ve biraz daha tepede. Yürümemenizi öneririm tabii. Gayet sıcak.
Burada limonçello içebilirsiniz. İtalyan  içeceği limonçellodan farklı olarak
Limon'a has kremalı, limonlu likörlü ,freş bir içecek..
Paçanga böreğini burada  limonlu yiyecek ve tadına doyamayacaksınız.
Kabak çiçeği dolması , benim sağlıklı midye dolmam olur kendileri ..Her durakta olduğu gibi burada da yiyorum.
Adam akıllı bir akşam yemeği yemek istiyorsanız rezervasyonsuz gitmeyin Limon'a.

 
 

...

Gümüşlük yalısında olmayı daha çok sevdiğimi söyleyebilirim. Belediyenin çay bahçesi buradaki önemli bir durağımız. Karşısındaki pasta fırınından pastalar, börekler alıp burada yiyebilirsiniz..Çay bahçesinin içindeki köfteci ise bir hayal kırıklığı, köftenin hasını bilen bir giresunlu için.  Deniz sonrası çay , üstelik böylesi bir çay bahçesinde pek güzel. Tam karşınızdaki Tavşan Adası'na yürüyenleri izleyebilirsiniz. Su seviyesi dizinizi geçmiyor. Adaya çıkış şu an yasak çünkü suyun altında  antik şehir kalıntılarına rastlanmış.Şu an kazılar yapılıyor.  Hatta burada  bir mahkemenin olduğu düşünülüyormuş..Ne sevimli bir mahkeme.

 
 



Gümüşlük'te deniz mavi bayraklı, biraz yosunlu olmasına rağmen. Bodrum'daki denizin genel sorunuymuş meğer. Biraz daha açıklardan yüzmeli. Tavşan adasında yüzebilme şansımız şu an için olmadığından - ki oradan oldukça güzelmiş deniz- olabilecek en yosunsuz yerden halk plajı  civarından denize girilmeli.

Akşamüstü atıştırmaları için Soğan Sarmısak restorana gidelim şimdi de . Burasının ilginizi çekmemesi imkansız. Öyle kendi halinde bir yer. Kışları yurtdışında yaşayan bir anne kız işletiyor. Yemekleri de bu hanımlar pişiriyor. Birkaç masalı Soğan Sarmısak'ın üst katında yaşayan anne kızın adeta evine konuk oluyorsunuz. Ömrümde böyle bir yemek tanıtımı görmedim desem yeridir. Yemeden önce bağrınıza basasınız gelir. Bütün yemekler o bölgenin  zeytinyağıyla pişiyor ve size yemekten önce bu yağı tattırıyorlar. Menü yazımları da çok şirin.. Çocuklar yazmış rengarenk kartonlara.. Bir mezeye GEZİ PARKI bir başka mezeye de   ÇAPULİNG adını veren Soğan Sarmısak gönülleri fethediyor. Soğan böreği ve börülce yemenizi öneririm.  Hesabı içeride ödemenizi de özellikle rica ediyorlar ki mekanı iyice yaşayabilesiniz.



                                         
                                         

                             
                 
                                                 

Club Gümüşlük Lounge gecenin sonundan bir önce için nefis bir öneri :)
Bodrum'daki Cihangir.
Pek sevdim.
Gecenin sonu  elbette kumsalda..İşin sırrı dalgalarda..
Her şeyin sizde gizli olduğu gibi...

...

Gelelim yazının en sonuna ve en sevdiğime :  Özak Pansiyon ve Akustik Sahnesi.
Ruhunuza çok çok iyi gelecek..
Eskiden Miskinler Tekkesi şimdinin Çapulcular Tekkesi olmuş. Burada yayılabilir, biranızı yudumlarken dalga sesleriyle iyiden iyiye gevşeyebilir, dünyanın en şanslı insanını kendiniz ilan edebilirsiniz. Denize dalıp çıkmış, bu şahane tekkede siz kitabınızı okurken ,  çimenliğe puflar diziliyor, gece için  sahne hazırlanıyordur. Bitip tükenmeyen tek ses  dalga sesidir, bir de içinizdeki huzur.  Özak'ın muhteşem barından Myndos adındaki kokteyli barmen Onur'dan mutlaka isteyin, benim için de tadını çıkara çıkara için.. Ege'ye daha çok yakışacağınıza eminim.

Konser sonrası ise Gümüşlük'ün rüzgarına, çimenliğin ortasında yanan barış ateşi iyi gelir.


 
 

                   

 



Ve işte sahneye Yeni Türkü çıkar.
'' Bak işte yaklaşıyor fırtına.. Bak yine yükseliyor dalgalar.. ''

İlk şarkı  '' Başka Türlü Bir Şey'' .. Gümüşlük'e pek yaraşır.
Bana da size de..

Can Baba'nın Can Evi'ne birkaç gün sonra gidecek olmanın sevinciyle dinlerim..
Ve dilerim ''Bir başka yolculuk dalından ineriz''' birlikte yere sevgili okur..
(En azından bir yazı sonra Datça' dayız )


''Denizi ayrı deniz , havası ayrı hava '' bir başka yerde görüşmek umuduyla..

...


Bu yazıyı yazarken ne dinledim ?